1 Mayıs 2016 Pazar

Seni aramam için beni uzağa attın, Alemi benim, beni kendin için yarattın...


Seni aramam için beni uzağa attın, Alemi benim, beni kendin için yarattın...
Necip Fazıl’ın Kısakürek’in “Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum” isimli şiiri o kadar güzel ki, o kadar hikmetli ki, her bir satırına sayfalarca yazı yazmak geliyor içimden. Necip Fazıl bu şiirini 30 yaşında İslam'a yöneldiğinde yazmış. Kesinlikle benim en sevdiğim şiirlerinden biri. Şiir ilhamla yazılır, her bir satırı kalbe ilham eden, o kalemi hareket ettiren ve ruhlara müthiş etki ettiren Allah’tır. Bu öyle güzel bir sırdır ki, hem yazan şaşırır, hem de okuyan...
Her zaman söylerim, derin iman bu dünyada insana verilen en büyük nimettir. İşte böylesine derin imanlı bir ruhtan böyle güzel ve hikmetli kelimeler şöyle dökülür:
Tam otuz yıl...
Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum,
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.
Diyorlar Bana, kalsın şiirde sözde yerde,
Sen araştır, göklere çıkan merdiven nerde.

Anladım işi; San’at ALLAH’ı aramakmış,
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.
Zehirle pişmiş aşı yemeye kimler gelir?
Dilsizce, yalnız ALLAH (C.C.) demeye kimler gelir?

Seni aramam için beni uzağa attın,
Alemi benim, beni Kendin için yarattın.
Tel tel iplik iplikte dikseler ağzımı,
Tek ses duysalar; ALLAH (C.C.) yoklayanlar nabzımı.

Tutuşturanlar, lûgat kitabını elime,
Bilsin; ALLAH’tan (C.C.) başka bilmiyorum kelime.
Rabbim, Rabbim, bu işin bildim neymiş türkçesi,
Senin aşkın ateştir, ateşin gül bahçesi.

Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten,
Affet Senden habersiz aldığım her nefesten.
O ALLAH’ın (C.C.) emriyle kâinat Efendisi (SAV),
Varlığın tacı, varlık nurunun ta kendisi.

Müjdecim, kurtarıcım, Efendim, Peygamberim,
Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim.
Gözüm, aklım, fikrim var deme, hepsini öldür,
Sana çöl gibi gelen, O göl diyorsa göldür.

Eklense de başıma dünyada kaç baş varsa,
Başım onlarım hepsi için secdeye varsa.
O yüz, her hattı tevhid kaleminden bir satır,
O yüz ki göz değince ALLAH’ı (C.C.) hatırlatır.

Sual: Ey veli, insan nasıl olmalı söyle,
Cevap: son anda nasıl olacaksa, hep öyle.
Biri aşk, biri nefret, bizim kanadımız çift,
Ateş saçmalı ki Nûr, erisin kapkara zift.

Büyük Randevu, bilsem nerede saat kaçta,
Tabutumun tahtası bilsem hangi ağaçta.
Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir,
Artık boş odalarda ölümü bekliyorum.

Bu dünyada renk, nakış, lezzet, ne varsa küsüm,
Gözümde son marifet, Azrail’e (A.S.) tebessüm.
Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var,
Oh ne güzel bayramda tahta ata binmek var.

O demde ki perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail’e (A.S.) “hoş geldin” diyebilmekte hüner.
Öleceğiz, müjdeler olsun, müjdeler olsun,
Ölümüde öldüren Rabb’e secdeler olsun.
Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber,
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber (SAV)?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder