2 Mayıs 2016 Pazartesi

Madde, hayal mi, gerçek mi...


Madde, hayal mi, gerçek mi...
Maddenin aslını hiçbir zaman sonsuza kadar göremezsiniz. Maddenin aslını bir tek Allah bilir.

Elimizle dokunduğumuz, kulaklarımızla duyduğumuz, dilimizle tattığımız, gözlerimizle gördüğümüz bir dünya beynimizin içinde kapkaranlık bir yerde görüntü olarak oluşuyor. Bilim adamları maddenin sadece beynimizin içinde oluşan görüntüyle muhatap olduğumuzu biliyorlar ama insanlar çok korkacağı için bu gerçeği açıklamıyorlar.
Hâlbuki bilim adamlarının vakıf olduğu bu bilgi gerçek. Maddeye dair sahip olduğumuz tüm bilgi beynimizin içinde elektrik sinyallerinin yorumlanması neticesinde oluşan bilgidir. Hayatımız boyunca maddenin beynimizdeki haliyle, yani algısıyla, diğer bir deyişle hayaliyle muhatap oluruz. Ancak madde hayaldir demek, madde yoktur demek değildir. Dışarıda madde vardır, ama biz maddenin dışarıdaki haliyle değil beynimizin içindeki haliyle muhatap oluruz. Bu, bilimin ve İslam alimlerinin dile getirdiği bir hakikattir.
Maddenin bu gerçeğini anlatmak ise sofistlik değildir. Sofestai olarak da adlandırılan bu akımın özelliği maddenin varlığını tamamen inkar etmesidir ve bu sapkın bir düşüncedir. Ama maddenin hayal olarak var olduğunu ifade etmek İslam alimlerinin eserlerinde anlattıkları bilimsel delillerin de ortaya koyduğu bir gerçektir.
Gördüğümüz tüm varlıklar, dağlar, ovalar, çiçekler, insanlar, denizler, kısacası gördüğümüz her şey, Allah'ın Kur'an'da var olduğunu, yoktan var ettiğini belirttiği her varlık, yaratılmıştır ve vardır. Ancak, insanlar bu varlıkların asıllarını duyu organları yoluyla göremez veya hissedemez veya duyamazlar. Gördükleri ve hissettikleri, bu varlıkların beyinlerindeki kopyalarıdır. Bu ilmi bir gerçektir ve bugün başta tıp fakülteleri olmak üzere tüm okullarda öğretilen bilimsel bir konudur.
Örneğin şu anda bu filmi seyreden bir insan, bu filmin aslını göremez, izlediği televizyon ekranının aslına dokunamaz.
Bu filmin aslından gelen ışık, insanın gözündeki bazı hücreler tarafından elektrik sinyaline dönüştürülür. Bu elektrik sinyali, beynin arkasındaki görme merkezine giderek, bu merkezi uyarır. Ve insanın beyninin arkasında bu filmin görüntüsü oluşur. Yani siz şu anda gözünüzle, bu filmi izlemiyorsunuz. Bu film sizin beyninizin arkasındaki görme merkezinde oluşuyor. Sizin izlediğiniz film, beyninizin arkasındaki “kopya film”dir. Bu filmin aslını ise Allah görür.
Bu gerçek başta İmam Rabbani Hazretleri olmak üzere büyük islam alimleri tarafından da anlatılmaktadır.Örneğin İmam Rabbani hazretleri şöyle der:
Yukarıda şöyle bir cümle kullandım: 'Sübhan Hak'kın halkı (Allah'ın yaratışı), his ve vehim mertebesindedir.' Bunun manası şu demeye gelir: 'Allah-u Teala, eşyayı öyle bir mertebede yaratmıştır ki, o mertebede eşya için his ve vehimden gayrı bir yerde sübut (sabitlik) ve husul (varlık) yoktur.
VE ONU, HİS VE VEHİM (HAYAL) MERTEBESİNDE YARATTI. HEM DE DİLEDİĞİ VAKİTTE VE İSTEDİĞİ ŞEKİLDE... Hariçte (dışarıda) dahi, yüce Vacib Zat'ın (Allah'ın) zat ve sıfatlarından başkası da sabit ve mevcud (var) olmaya." (Mektubat-ı Rabbani, 470)
Dikkat edilirse, İmam Rabbani, gördüğümüz alemin "his ve vehim mertebesinde" olduklarını yani bizim maddenin hayaliyle muhatap olduğumuzu vurgulamaktadır. İmam Rabbani hazretleri maddenin hayal olduğunu söylerken tek mutlak varlığın Allah olduğunu anlatır:
Hariçte Yüce Hak'tan başka mevcut değildir...Belki de şanı büyük Allah'ın yaratması ile vehim mertebesinde sübut (sabitlik) bulmuştur... Eğer onun için bir görüntü sabit olur ise, o vehim mertebesindedir. Eğer onun bir sübutu (sabitliği) var ise, o dahi, yüce Allah'ın vehim mertebesindeki sanatı iledir. Hulasa, onun sabitliği ve görüntüsü tek mertebede olmaktadır. Sübutu bir yerde, görüntüsü dahi ayrı bir yerde değildir..." ( Mektubat-ı Rabbani, 470. Mektup, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayınevi, 1983, s. 519)
Muhyiddin Arabi Hazretleri ise, Fusüs-ül Hikem (Hikmetlerin Özü) adlı kitabında maddenin hakikatini şöyle açıklar: 
Biz diyoruz ki, bilmelisin ki, Hak'tan başka varlıklar, yahut alem adıyla anılan şey, Hak'ka nispetle bir şahsın gölgesi gibidir. Böyle olunca masiva, yani Allah'tan başka olan varlıklar, Allah'ın gölgesidir... Gölge şüphesiz histe mevcuttur. (Fusus-ül Hikem, çev. Nuri Gençosman, İstanbul 1990, s. 117-18)
Büyük alim İmam Caferi Sadık da, dış dünyaya dair sahip olduğumuz tüm bilginin beynimizdeki küçük görme merkezindeki bilgilerden ibaret olduğunu çok hikmetli bir örnekle anlatır:
 “Ebu Abdullah (İmam Cafer-i Sadık) dedi ki:” Ey Hişam, kaç duyun var?
Dedi ki “Beş duyum var.”
Buyurdu ki :“Bunlardan hangisi daha küçüktür?”
Dedi ki: “Görme duyusu.”
Buyurdu ki: “Peki görme duyusunun çapı ne kadardır?”
Dedi ki: "Bir mercimek kadar veya ondan daha küçüktür."
Buyurdu ki :”Ey Hişam! Ön tarafına ve üst tarafına bak ve ne gördüğünü bana anlat.” Dedi ki:” Göğü, yeri, evler, saraylar, kara parçaları, dağlar ve nehirler görüyorum.”
Dedi ki : “Senin gördüğün bunca varlıkları bir mercimeğin veya ondan daha küçük bir şeyin içine girdirmeye güç yetiren Allah, dünyayı küçültmeden ve yumurtayı da büyültmeden bütün bir dünyayı yumurtanın içine sokabilir.”
Hişam derhal İmam’a sarıldı; ellerini, başını ve ayaklarını öpmeye başladı ve şöyle dedi: “Bu kadarı bana yeter ey Resulullah (sav)’in oğlu!” (Usul-i Kafi, El Kuleyni, Sayfa 104-105)
Beynin görme merkezi tam da İmam Caferi Sadık’ın söylediği gibi mercimek kadar bir yerdir.Dar bir odanın görüntüsü de, geniş bir manzaranın görüntüsü de beyindeki bu küçücük alana sığmaktadır. Ve insanın evim, arabam, malım, mülküm, güzelliğim dediği her şeye dair sahip olduğu tüm bilgi aslında bu mercimek kadar yerde kendisine seyrettirilen görüntüden ibarettirTarihte yaşayan hiçbir insan bugüne kadar maddenin aslını yani beyninin dışındaki evi, arabayı, malı, mülkü hatta kendi bedenini dahi görmemiştir. Her şeyi sadece beyninde Allah’ın kendisine gösterdiği haliyle bilmektedir.
Sonuç olarak, maddenin beynimizde oluşan bir hayal olması onu “yok” hale getirmez. Ancak bize, insanın muhatap olduğu maddenin mahiyeti hakkında bilgi verir ki bu da maddenin aslı ile hiçbir insanın muhatap olamadığı gerçeğidir. Şüphesiz bu, Allah’ın benzersiz yaratma sanatının muhteşem bir tecellisidir.
Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." (Bakara Suresi, 32)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder