1 Mayıs 2016 Pazar

İnsan neden su olmadığı halde suda boğulur, neden yüreği sıkışıp durur?


İnsan neden su olmadığı halde suda boğulur, neden yüreği sıkışıp durur?
İnsanı boğan kendi dertleri değil imansızlığıdır...

İnsanlar mutsuz, insanlar huzursuz, insanlar bitkin, sıkkın, ruhlarını çeşit çeşit korkular kaplamış durumda. Acaba işten atılacak mıyım, acaba sokakta kalacak mıyım, borçlarımı ödeyebilecek miyim, hastalanacak mıyım, çocuğuma iyi bir gelecek hazırlayabilecek miyim, ölecek miyim, yakınlarımı kaybedip yalnız mı kalacağım?… İşte böyle bin bir kötü düşünce insanın ruhunu ele geçiriyor ve onu boğdukça boğuyor, yüreğini sıktıkça sıkıyor.  
İşte o zaman “nerede tevekkül, nerede sabır, nerede şükür” diye soruyor insan. Nerede Allah’a dayanıp güvenmek, nerede Allah’ı dost edinmek, nerede iman dolu bir kalp ile yaşamak… İnsan kendi hak ettiği mutsuzluğa kavuşmuş olmuyor bu böyle yaparak?
İnsan yalnızca imansızlığının ve Allah’a uzak olmasının acısını çekip duruyor. Hem de her gün, her dakika bu sıkıntıyı yüreğinde hissediyor. Gün geliyor bu sıkıntı tüm bedenini kaplıyor, gün geliyor biraz daha hafifliyor. Ama hayatı boyunca hiç peşini bırakmıyor, nereye gitse o da peşinden geliyor. İster yurt dışına kaçsın, ister bir tatil beldesine hiç fark etmez, sıkıntıları da onunla birlikte sırtında yüklenmiş geliyor.  
Çünkü ısrarla iman etmemekte direniyor insan. Başı secdeye gitmiyor. Namaz kılmıyor, ibadetlerini yerine getirmiyor, Allah’ı hiç düşünmüyor, hiç anmıyor. Kuran’ı hiç bilmiyor. Binlerce ayet yalnızca kendisi için indirilmiş, muhatap bile olmuyor. Bu dünyaya imtihan olmak için geldiğini, asıl sonsuz hayatın ölümden sonra başlayacağını da bilmiyor, farkında bile değil. Sadece gününü gün edip ömrünü tüketiyor. Her gün bir adım daha ölüme yaklaşıyor. Allah da anlasın diye, fark edip uyansın diye çok farklı imtihanlarla insanı sarsıyor. Bela veriyor, hastalık veriyor, sıkıntı veriyor ki Allah’a yönelsin diye. Bu geçici, son derece sıradan, asla cennetle kıyaslanmayacak dünyaya hiçbir şekilde meyletmesin diye…
İnsan o kadar zayıf bir varlık ki, Allah onu imana muhtaç şekilde yaratmış. Hücreleri imanı tanıyor, imanı istiyor, tevekkülü istiyor, şükrü istiyor. Ama insan ısrarla Allah’tan yüz çevirdiğinde Allah da dünyayı tersine çevirip bütün olumsuzlukları insanın üzerine bir bir yığıyor. Bedenindeki milyonlarca hücre de aynı anda isyan ediyor. Hem bedeni hem de dünya baş düşmanı oluyor. Tevekkül etmedikçe bu isyan daha da şiddetleniyor. İnsan sabrın, şükrün, imanın güzelliğini yaşamazsa işte o zaman bataklığın içine battıkça batıyor, dibe sürüklendikçe sürükleniyor. İnsan Allah’ı bırakıp şeytanı dost edinirse o da onu felakete sürükler, çünkü ruhunu ele geçirir. Artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır. Eğer Allah’ı unutursa O da onu unutur…
(Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez. (Nisa Suresi, 120)
Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi? (Maide Suresi, 91)
Onlara kendisine ayetlerimizi verdiğimiz kişinin haberini anlat. O, bundan sıyrılıp-uzaklaşmış, şeytan onu peşine takmıştı. O da sonunda azgınlardan olmuştu. (Araf Suresi, 175)
Bu dünyada mutlu olmanın, huzurlu olmanın, sevinç içinde yaşamanın, gerçek dostluğu yaşamanın tek bir anahtarı vardır: o da imandır. Bunun dışında dünyaya dalarak, dünyaendişelerine gömülerek, mal üstüne mal yığarak, ahireti unutarak, yalnızca dünyanın peşinde koşarak insanın gerçek mutluluğu yakalaması mümkün değildir. Çünkü sistem Allah tarafından bunun üzerine kurulmamıştır. Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder