1 Mayıs 2016 Pazar

Deli aşık olmayı bilmez mi insan?…


Deli aşık olmayı bilmez mi insan?…
İnsan kalbindeki tüm sevgiyi Allah'a yöneltirse daha dünyadayken cennet başlar...

Deli gibi aşık olmayı bilmez mi insan? Sabah kalkar kalkmaz sevdiği gelmez mi aklına? Gün içinde sürekli onu düşünmez mi… Sürekli onu görmek, ona sevgidolu aşk sözcükleri söylemek istemez mi… Gün içinde hep onu düşünüp onu hiç aklından silmez mi…Gece yatağa başını koyduğu anda yine o olmaz mı aklında… Onu incitmekten, kırmaktan korkmaz mı, ona olan sevgisinden kalbi sürekli heyecanla dolu olmaz mı…
İşte böylesine içli bir sevgiyi, derin bir aşkla sevmeyi biliyor ya insan. Çünkü Allah insanı yaratırken böylesine sevgi duyarlılığı koymuş kalbine. Allah Kendi ruhundan üflemiş ve insanı böylesine müthiş bir sevme kapasitesiyle yaratmış. Allah kalbe sevgi duyarlılığı koymasa taş gibi olurdu insan, robot gibi olup insanlıktan çıkardı. Ama Allah’ın rahmetiyle sevgiyle dolup taşan bir kalple dünyaya geliyor. Ama insanların çoğu imansızlıktan çok büyük bir yanılgıya düşüyor. Dünyada gidip başka bir insana bağlanıyor deli gibi. Aşkı imansız bir kalple imansız bir insanda bulacağını zannediyor. Fakat imansız bir ruh gerçek anlamda bir sevgiyi, sadakati,tutkuyu, aşkı bilmiyor ve bunları yaşayamıyor.
İnsan Allah’ı unutmuş bir kalple, şirk içinde başka bir insanı sevmeye çabalarken Allah bu deli aşkın, bu derin sevginin sadece Kendisine yöneltilmesini istiyor. Tam bir deli aşık gibi sevilmek, hiç unutulmamak istiyor. Sevginin önce Allah’a oradan Allah’ın tecellisi olarak bir kula verilmesini istiyor. Sevgi doğrudan insana yöneltildiğinde Allah bundan hoşnut olmayıp iki ruh arasına gerçek aşkı koymuyor. İmansız insanların yaşadıkları şeyi aşk zannedip kısa bir süre sonra birbirlerinden nefret edecek kadar uzaklaşmaları ruhlarındaki boşluktan ve imansızlıktan kaynaklanıyor.
İnsan bir an için durup düşünse gerçek aşkı hak edenin kendisini yaratan Allah olduğunu anlar. Neden Allah’ın böyle delicesine sevilmek istediğini de anlar.  Bir düşün, Allah seni bir an için bile unutuyor mu? Seni sürekli yediren, içiren, besleyen, nefes veren, sana hayat veren, seni sürekli rızıklandıran kim? Allah’ın rahmeti olmasa olduğu yere yığılmaz mı insan? O bedenin nasıl büyük bir mucizeyle ayakta duruyor farkında değil misin? Allah’ın merhameti olmasa bir gün daha, bir gün daha yaşayabilir misin? İşte Allah seni yaşadığın günler boyunca, yıllar boyunca hiç unutmuyor ya, sen nasıl olup da O’nu unutabiliyorsun? Sen nasıl olup da böylesine nankör olup O’nu görmezden gelebiliyorsun? Öyle ki yıllar geçiyor, bir kere bile “Allah” kelimesi çıkmıyor ağzından. Böylesine nankörleşebiliyor, böylesine kalbi katılaşabiliyor insanın.
Kalbimizdeki derin sevginin tek gerçek sahibi Allah. Bütün mesele Allah’ı aşkla sevmek ve hiç unutmamak. Tıpkı sevgilinin hiç unutulmadığı gibi. Hiçbir zaman Allah’ı unutmayacaksın. Yemek yerken, banyo yaparken, otururken, kalkarken, sokakta yürürken, alışveriş yaparken, sabah uyanır uyanmaz, gece yatağa başını koyduğunda hep Allah olacak aklında. Allah işte böyle sevilmek istiyor. Öyle basit, sıradan, ara ara hatırlanan bir sevgili gibi değil. Çünkü Allah insana karşılıksız veriyor, bir saniye bile aralık vermiyor. İnsanın 100 trilyon hücresi yalnızca Allah’ın sevgisiyle ve merhametiyle ayakta duruyor.
Allah Kendi yarattığı insanı bu kadar çok sevip bu kadar çok kolladığından Kendisi de deli bir aşk istiyor, sonsuza kadar sürecek bir aşk istiyor. Ona doğru bir adım attığında o yüzden on adımla sana geliyor, ona on adımla gittiğinde o yüzden 100 adımla sana karşılık veriyor.
İnsanların çoğu Allah’ın kendisini bu kadar sevdiğinden habersiz, Allah’ı unutmuş… Sevgiyi, aşkı diğer insanlarda bulmaya çabalayıp duruyorlar. Oysa iman olmadan iki kul arasında sevgi olur mu? Allah’ı unutan bir insanın ruhuna Allah sevgiyi koyar mı? Bu iki unutmuş kalbi birbirine bağlar mı? Allah Kendisinin unutulup bir kadını ya da bir erkeği şirkle sevenlerin ruhlarını sıkıyor. Zaten arada hiçbir zaman gerçek sevgi oluşmuyor, en ufak bir çıkar çatışmasında hemen sevgi zannedilen, aşk zannedilen şey darmadağın oluyor. Ve yerini müthiş bir nefrete bırakıyor. İşte Allah şirkin intikamını böyle alıyor.
Söylediğim gibi Allah deli aşkın, hayatın ışığı olan, rengi olan sevginin Kendisi ile yaşanmasını istiyor… Tek gerçek bu… Ve en önemli gerçek bu. Allah dünyayı sevgi için yaratıyor. Milyarlarca insan dünyaya bunun için geliyor. Allah kullarını Kendisiyle sürekli bağlantı kurmaları, o deli aşkı Kendisiyle yaşamaları için yaratıyor. Cenneti de sevgi için yaratıyor. Cennetteki muhteşem sanatı kullarına gösterdiği gerçek sevginin görülmesi için yaratıyor. Tek amaç sevgi, başka bir amaç yok. Allah’la gerçek aşkı yakalayan daha dünyadayken cennete böylelikle kavuşmuş oluyor…
Allah’ı deli bir aşkla sevmeye peygamberler ne güzel örnek. İnsan aşkı ne yaparsa yapsın onu delicesine sever ya, ona toz kondurmaz ya… Hz. Yusuf kuyuya atılıyor, oradan zindana atılıyor. Bilmiyor mu bunların Allah’tan olduğunu, hissetmiyor mu bunların büyük bir imtihan olduğunu? Bir kere isyan ediyor mu? Bir kere durup da “neden ben” diyor mu? Hz. Eyüp çok sıkıntılı bir hastalığa yakalandığında bilmiyor mu Allah’tan olduğunu? Hz. İbrahim bilmiyor mu kendisini ateşe atanın Allah olduğunu? Hz. Yunus bilmiyor mu kendisini balığın karnına koyanın Allah olduğunu? Peki ne kadar sürüyor bu zorlu imtihanlar? Bazen günlerce, bazen yıllarca… Ama öyle derin bir aşkla, öyle derin bir sevgiyle seviyorlar ki peygamberler Allah’ı, öyle tarif edilecek gibi değil. Ancak yaşanacak gibi, ancak insanın tüm hücrelerinde hissedeceği gibi…
İşte böyle Allah aşkına ihanet edilmesini sevmiyor, aşkına karşılık vereni de sonsuza kadar seviyor ve onu tahayyül bile edemeyeceği güzelliklerle dolu bir cennette yaşatıyor. Hem bu dünyada… Hem de sonsuza kadar cennet sokaklarında…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder