13 Temmuz 2015 Pazartesi

Nazar boncuğu takarak çocuklarını koruyacaklarını düşünen annelere sesleniyorum;


Nazar boncuğu takarak çocuklarını koruyacaklarını düşünen annelere sesleniyorum
Çocuklarınızı Kuran'la yetiştirin.

O kadar çok yanlış inanış var ki, aman başımıza kötü bir şey gelmesin diye üç kere tahtaya vurmalar, çocuklara doğar doğmaz nazar boncuğu takmalar, daha bunlar gibi birçok hurafeye insanlar körü körüne inanıyor.
İnsanlar durup da bir an olsun akılcı düşünmek yerine yıllardır nesilden nesile geçen bu anlamsız gelenekleri uyguluyorlar. Üstelik bazıları çıkıp da bu uygulamaların dinimizde olduğunu söyleyecek kadar cahilce bir tavır sergiliyor.
Allah’ın gücünü ve kudretini yeterince takdir edemeyenler, Allah’a güvenmek ve O’na teslim olmak yerine eski kültürlerinden getirdikleri inançları ısrarla uyguluyorlar. Bu tür yüzlerce inanıştan biri olan “Nazar Boncuğu”nun koruyucu olma özelliği de Allah’ı yeterince takdir edememekten kaynaklanan yanlışlardandır.Nazar Boncuğunun hiçbir koruyucu özelliği yoktur, Kuran’a tamemen aykırı bir inanış ve büyük bir yanılgıdır. Her insanı tüm kötülüklerden yalnızca Allah korur. Allah dilemeden bir insana ne bir iyilik nede bir kötülük dokunamaz. Rabbimiz bu gerçeği bir Kuran ayetinde şöyle bildirir:
Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, O'NDAN BAŞKA BUNU SENDEN KALDIRACAK YOKTUR. Ve eğer sana bir hayır isterse, O'nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. O, bağışlayandır, esirgeyendir.[Yunus Suresi, 107]
Bu paylaşım; "… dileyen Rabbine bir yol bulabilir" (Müzzemmil Suresi, 19) ayetiyle de belirtildiği gibi Rabbimize yakınlaşma yolu arayanlara O'nun büyüklüğünü kavrama, Kuran ahlakını yaşama ve aklın nimetlerinden faydalanma konusunda bir yol açmayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda insanları bağnazlıktan, uydurma hurafelerden kurtarıp tamamen Kuran’a döndürmek her Müslüman’ın görevidir.

İncil’de katıksız iman, şirk ve putlara tapmaktan nasıl bahsediliyor?


İncil’de katıksız iman, şirk ve putlara tapmaktan nasıl bahsediliyor?
Hz. İsa tekrar yeryüzüne döndüğünde Hıristiyanları üçleme inancından kurtaracaktır.

Ahir zamandayız. Allah’ın izniyle yakın bir zamanda Hz. İsa tekrar yeryüzüne dönecek. Hz. Mehdi’ye tabi olup Hristiyanları ve Musevileri hak din olan İslam’a döndürecek. Ve İslam son kez muhteşem bir kapanışla yeryüzüne hâkim olacak. Üç din birleşecek. Hz. İsa tekrar yeryüzüne döndüğünde Hristiyanları sapkın üçleme inancından kurtarıp tek ve bir olan Allah’a döndürecek.
Hristiyanlar şu anda Hz. İsa’yı haşa Allah’ın oğlu olarak görerek çok büyük bir yanılgı içinde yaşıyorlar. Oysa kendilerine indirilen kutsal kitabın birçok yerinde katıksız imandan şöyle bahsediliyor:
İsa ona şu karşılığı verdi: "'Allah'ın olan Rab'be tap, yalnız O'na kulluk et' diye yazılmıştır." (Luka, 4:8)
İsa onlara şu karşılığı verdi:... 'Allah'ın olan Rabbe tap, yalnız O'na kulluk et' diye yazılmıştır.(Matta, 4:10)
... Sevgili kardeşlerim, putperestlikten kaçının. (Pavlus'tan Korintlilere 1. Mektup, 10:14)
Herkes bizi ne kadar iyi karşıladığınızı anlatıp duruyor. Yaşayan gerçek Allah'a kulluk etmek... üzere putlardan Allah'a nasıl döndüğünüzü anlatıyorlar. (Pavlus'tan Selaniklilere 1. Mektup, 1:9-10)
Ölümsüz Allah'ın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara, sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler [Allah'ı tenzih ederiz]... Onlar Allah ile ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaradan'ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. [Allah'ı tenzih ederiz.] Oysa Allah sonsuza dek övülmeye layıktır... (Pavlus'tan Romalılara Mektup, 1:23-25)
[Hz. İsa (as):] "Hiçbir uşak iki efendiye kulluk edemez… Siz hem Allah'a, hem paraya kulluk edemezsiniz [Allah'ı tenzih ederiz]." (Luka, 16:13)
... İçinizdeki 'ışık' karanlıksa, ne korkunçtur o karanlık! Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Allah'a, hem de paraya kulluk edemezsiniz. (Matta, 6:23-24)
... Hâlâ putperest alışkanlıklarının etkisinde kalan bazıları, yedikleri etin puta sunulduğunu düşünüyorlar. Vicdanları zayıf olduğu için lekeleniyor. Yiyecek bizi Allah'a yaklaştırmaz. Yemezsek bir kaybımız olmaz, yersek de bir kazancımız olmaz. (Pavlus'tan Korintlilere 1. Mektup, 8:7-8)
Putperestler kurbanlarını Allah'a değil, cinlere sunuyorlar. Cinlerle paydaş olmanızı istemem. Hem Rab'bin, hem cinlerin kasesinden içemezsiniz; hem Rab'bin, hem cinlerin sofrasına ortak olamazsınız.  (Pavlus'tan Korintlilere 1. Mektup, 10:20-21)
Putlara sunulan kurban etinin yenmesine gelince, biliyoruz ki, "Dünyada put bir hiçtir" ve "Birden fazla Allah yoktur". (Pavlus'tan Korintlilere 1. Mektup, 8:4)
Yavrularım, kendinizi putlardan koruyun. (Yuhanna'nın 1. Mektubu, 5:21)
Geriye kalan insanlar, yani bu belalardan ölmemiş olanlar, kendi elleriyle yaptıkları putlardan dönüp tövbe etmediler. Cinlere ve göremeyen, işitemeyen, yürüyemeyen altın, gümüş, tunç, taş, tahta putlara tapmaktan vazgeçmediler. (Vahiy, 9:20)

Peki kadın kocasından ayrılmak isterse cehennemlik mi olur?


Peki kadın kocasından ayrılmak isterse cehennemlik mi olur?
Kuran kadına her türlü özgürlüğü tanırken yobazlar kadınları sürekli kısıtlamışlardır.

Binlerce uydurma hadisi elleriyle yazan, kadınları köleleştiren ve adeta esir edenyobazlar… Erkek hakimiyeti için, kadınları kendilerine esir etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlar. Kuran kadını sürekli överken, yüceltirken, haklarını sürekli korurken yobazlar tam tersini söylemişler. Üstelik binlerce uydurma hadisle dünyayı da bu sahte dine inandırmışlardır.
Yobazlara göre kadının hiçbir hakkı olmadığı gibi, kendi isteğiyle boşanmaya da hakkı yoktur. Bağnazlara göre kocasından boşanan kadın cehennemliktir. Bakın nasıl hadis uydurmuşlar:
Bir kadın kocasından boşanırsa o kadına cennet kokusu haram olur. (Kadınlara Dini Bilgiler, s. 61)
Öncelikle, eşlerin birbirlerinden boşanabilmeleri ve boşanmanın şartları ve hukuku Kuran’da açık bir şekilde anlatılmaktadır. Allah boşanmayı iki tarafa da hak olarak tanımıştır. Oysa yukarıda yer alan hadislerde boşanan kadının cennete giremeyeceğine dair net bir açıklama yer almaktadır. İşte bu açıklama hadisin tamamen uydurma olduğunun en açık delilidir. Peygamberimiz’in Allah’ın helal kıldığı bir uygulamayı haram kılması, Allah’ın hükmüne tam zıt bir hüküm getirmesi asla söz konusu olamaz. Dolayısıyla kadın boşanmak istediği takdirde Allah bu özgürlüğü Kuran’da ona tanımıştır. Boşanma öncesi ve sonrasında kadının maddi ve manevi olarak korunmasına yönelik sayısız tedbirin yer aldığı ayetlerle de boşanmanın şartları bildirilmiştir. Bu nedenle mevzu hadiste geçen boşanmak isteyen “kadına cennet kokusu haram olur” ifadesi tamamen düzmece, yalan ve iftira yüklü bir sözdür. İslam diniyle hiçbir ilişkisi olmayan şeytani bir mantığın ürünüdür.
Şu çok önemlidir ki İslam dini insan fıtratına, aklına, ruhuna tam hitap eden Allah’ın kelamı olan ilahi hükümlerden oluşmuştur. Allah’ın Kuran’da yer alan tüm ayetleri, insanlar üzerindeki zorlukları kaldıran, baskıcı uygulamaları engelleyen, kişinin kendi hür iradesini ve aklını devreye sokan, fıtratına tam uygun hükümler içerirler. Bu hükümler ne kadını ne de erkeği baskı ya da zorluk altına sokmaz. Aksine insanlar arasındaki anlaşmazlıkları, adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri çözer. Üzerlerindeki ağır zincirleri kaldırır. İnsanların ruhlarını rahatlatır. Taraflar arasında düşmanlık, nefret değil aksine güçlü dostluk ve sevgi bağları kurar. Hepsinden önemlisi de Allah’a tam bir teslimiyetle bağlı, yüksek ahlaklı, derin imanlı, asil bir insan modelinin oluşmasını sağlar.
Oysa söz konusu mevzu hadislerde bahsedilen evlilik modeli Kuran ahlakının son derece dışında bir anlayışı yansıtmaktadır. Kuran’a göre evli çiftler arasında hiçbir zorlama ve baskı olamaz. Eğer bir uyuşmazlık, anlaşmazlık varsa bu yine Kuran hükümlerine göre düzeltilir. Her şeyden önce evlilikte iki tarafın da kadın ve erkek müminler olarak Kuran’a tam uygun ahlakta olmaları ve mümkün olduğunca arayı düzeltmeye çaba göstermeleri esastır. Ancak buna rağmen yine de anlaşmazlık sürüyorsa boşanma iki tarafın da hakkıdır.
Ayrılma durumunda ise iki tarafın da Allah’ın koruması altında olacakları ayette bildirilmektedir:
Eğer ikisi ayrılacak olurlarsa, Allah her birine ‘genişlik (rızık ve ihsan) kaynaklarından’ kazandırır (ihtiyaçlardan korur.) Allah, (rahmetiyle) geniş olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 130)
Görüldüğü gibi Kuran’da kadın da erkek de hür iradeleriyle boşanmaya karar vermekte sonrasında da özgür şekilde yaşamlarına devam etmektedirler. Kadının eşinden boşandığı için cennete girmeme gibi bir durumu Kuran’da tek bir ayette dahi yer almamaktadır. Bu her zaman olduğu gibi yobazların uydurmasıdır, tamamen yalandır, hurafedir.

Ak Parti – HDP koalisyonu, al sana başkanlık ver bana Öcalan


Ak Parti – HDP koalisyonu, al sana başkanlık ver bana Öcalan
Hiç bir güç bu ülkeyi bölmeye yetmeyecek, şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak.

HDP’ye sempati giderek artıyor, ama hepimiz biliyoruz ki HDP eğer barajı aşar da meclise girerse yapacağı ilk iş AK Parti ile pazarlık yapacak. Her ne kadar çok daha önceden bu pazarlığın yapıldığı konuşulsa da, gerçek bu.
HDP meclise girerse Öcalan’ı çıkarın, biz de başkanlık sistemini destekleyelim diyecek. Böylece başkanlık sistemi federasyona yol açacak. Güneydoğu bölünecek ve Öcalan’da yeni kurulan Kürt devletinin başına geçecek. Böylece HDP ve Öcalan bir taşla iki kuş vuracak.
HDP barajı geçemezse yeniden terörün patlayacağını söyleyenler de var. Çözüm sürecinin tam bir yalan ve kandırmaca olduğu bir gerçek olduğuna göre bu söylem Türk milletini sindirmez. PKKtam 30 yıldır güya silahı bırakıyor. PKK’nın silahını bırakmayacağı da gün gibi ortada. Çözüm devletin hem silahla mücadele etmesi (gerektiğinde) hem de Güneydoğu’da anti materyalist, anti Komünist eğitim vermesidir. Bu toprakları böldürmemek adına tam 40.000 şehit veren Türk milleti şerefini yerle bir edip bu toprakları böldürmeyecektir.
Başkanlık sistemini de, Öcalan’ın hapisten çıkarılmasını da bu milletin vicdanı asla kabul etmeyecektir. AK Parti tekrar iktidar olursa bu gerçeği büyük bir tabelaya yazıp meclisin duvarına asmalıdır.

Başörtüsü takmayan kadın dinden çıkar mı? Başörtüsü Kuran’da gerçekten var mı?


Başörtüsü takmayan kadın dinden çıkar mı? Başörtüsü Kuran’da gerçekten var mı?
Kuran'da başörtüsü kelimesi geçmiyor.

Yazılarımda sürekli yobazların kadınları kısıtlamak ve aşağılamak için nasıl hadisler uydurduklarını sizlerle paylaşıyorum. Bağnazların en fazla gündeme getirdiği konulardan birisi de bildiğiniz gibibaşörtüsüdür. Yobazlar başörtüsü takmayan bir kadını direk kâfir ilan ederler. Oysa Kuran’da başörtüsü kelimesinin geçtiği tek bir ayet dahi bulunmamaktadır. Yobazlar Nur Suresi 31. Ayeti’ni başörtüsü için delil olarak kullanırlar:
Mü’min kadınlara da söyle: “Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) salsınlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulursunuz.” (Nur Suresi, 31)
Bu ayette, neredeyse her mealde “Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) salsınlar” şeklinde çevirilmiş olan cümlenin orijinal Arapçasında aslında başörtü kelimesi geçmemektedir. Burada geçen kelime “örtü”dür. Ayetteki kelimelerin Arapça anlamlarını incelediğimizde bunu çok açık görebiliriz:
“...Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) salsınlar...” (Nur Suresi, 31)
Yadribne: “Darabe” fiilinden türemedir, “vurmak, dövmek, bırakmak, örtmek, kapamak” anlamındadır.
 Humurihinne: “Hamara”dan türemedir. “Hamrü” “şarap, sarhoşluk verici” anlamındadır. Kelime bu ayette “örtü” manasına gelir. Genellikle de “her türlü örtü, perde, paravan; siper; bahane” gibi anlamlara sahiptir.
Cuyubihinne: Cüyub kelimenin çoğuludur. Göğüs, yaka, cep, koyun (göğüs bölgesi), sine, bağır, oyuk, gerdanlık gibi anlamları da vardır.
Şimdi ayetin, “Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) salsınlar” şeklinde çevirilen “vel yadribne bihumurihinne alâ cuyûbihinne” bölümünü kelime kelime inceleyelim:
“Humur” / Örtmek Kelimesinin İncelenmesi:
Başörtüsüne delil gibi kullanılan “Humur” kelimesi çok geniş anlamlı olup, genel olarak “örtü” anlamına gelen “hımar” sözcüğünün çoğuludur ve “örtmek” anlamına gelen “hamr” kökünden türetilmiştir.
Sözlüklerde “hımar”a genel mana olarak “örtü” anlamı verilmektedir, kelime “herhangi bir şeyi örtmek” anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla ayette “başörtülerini” şeklinde çevrilen kelimenin gerçekte sadece örtü olduğu ve “baş” kelimesinin ayetin hiçbir yerinde geçmediği görülebilmektedir.
“Yadribne” /  Vurmak Fiilinin İncelenmesi:
Ayetteki bu fiil, başörtüsünü, Kur'an’ın hükmü gibi göstermeye çalışanlar tarafından “indirsinler, salsınlar” şeklinde tercüme edilir. Bunun nedeni, başta zaten bir başörtüsü olduğuna dair önkabullerini haklı çıkarmak için “başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar” ifadesini kullanabilmektir. Oysa ki fiilin böyle bir anlamı yoktur ve kullanımı şu şekildedir:
“Yadribne” fiili, “darabe” kökünden türemiştir. Darabe, “vurmak, dövmek, bırakmak, örtmek, kapamak” anlamlarına gelir. Ayetteki kullanımıyla yani, “örtüleriyle (bihumurihinne) göğüslerine (cuyubihinne) vursunlar (liyadribne)” ifadesiyle bir örtü ile göğüs bölgesinin örtülmesi bildirilir.
Kur'an’da “salsınlar, indirsinler” manasında “felyüdnine” kelimesi kullanılır. Bu fiil ise ayetin hiçbir yerinde geçmemektedir. Ayet detaylı olarak incelendiğinde kadının baş kısmını değil göğsünü örtmesi gerektiği çok net bir şekilde anlaşılmaktadır.

Hz. Mehdi, Hz. İsa’ya nasıl namaz kıldıracak?


Hz. Mehdi, Hz. İsa’ya nasıl namaz kıldıracak?
Hz. İsa gizli olacak, Hz. Mehdi ise zahir olacak.

Peygamberimizin hadislerinden Hz. İsa’nın dünyaya döndükten sonra Hz. Mehdi’ye biat edeceğini, ona tabi olacağını biliyoruz. Ve yine hadislerden Hıristiyan ve Musevi âleminin Hz. İsa vesilesiyle ahir zamanda tekrar Müslümanlığa döneceklerini ve İslam’ın son kez dünyaya hâkim olacağını da biliyoruz. Hz. İsa yeryüzüne geldikten sonra kuşkusuz yaşanacak olan en muhteşem olaylardan biri Hz. İsa’nın Hz. Mehdi’nin arkasında namaz kılacak olmasıdır. Peygamberimiz hadislerde bu muhteşem olayı çok detaylı tarif etmiştir. Şimdi o hadisleri inceleyelim:
Hz. Mehdi ümmetin ortasındadır:
9.5--- Ebu Naim, İbni Abbas’dan tahric etti, dedi ki: Resullullah buyurdu: Nasıl helak olur bir ümmet ki, evvelinde Ben, sonunda Meryem oğlu İsa ve ortasında da Ehli Beytimden Mehdi vardır.
Hazreti Mehdi’nin vasat (ortada) olacağından kasıt, ahire yakın olmasını izah için olup, Mehdi’nin bu ümmetin ahiri olacağını bildiren sahih rivayetlerle zıtlık teşkil etmez. Vasat tabiri, Mehdi’nin Hz. İsa’dan çok az bir süre önce (Yedi sene iki ay birkaç gün) geleceğini ifade etmek için kullanılmış ve Hz. İsa O’ndan kısa bir zaman sonra gökten ineceği içinde ahir olarak vasıflandırılmıştır. (İbni Hacer-i Mekki)
Hz. Mehdi Hz. İsa’ya imamlık yapacak:
Naim Ebu Said’den tahric etti, dedi Resulullah buyurur: İsa b. Meryem’in arkasında namaz kılacağı kişi bizdendir.
İbn Ebi Şeybe, Musannef’inde, İbni Şirin’den tahric etti. Dedi ki: Mehdi bu ümmettendir ve Hz. İsa’ya imam olacaktır.
Naim b. Hammad, Abdullah b. Amr’dan tahric etti, Dedi ki: Mehdi, İsa İbni Meryem’in üzerine ineceği ve arkasında namaz kılacağı kimsedir.
Buhari ve Muslim, Ebu Hureyre’den tahric etti, Buyurdu: Meryem  oğlu İsa aranıza indiğinde ve imamınız sizden olduğunda, bakalım ne yaparsınız?
Hz. Mehdi gökten inince, Hz. Mehdi’ye namaz kıldırmasını teklif edecek:
Ebu Naim, Cabir’den tahric etti, Dedi Resulullah buyurdu: İsa b. Meryem gökten iner, onların (mü’minleri) Emiri olan Mehdi, kendisine “Gel bize namaz kıldır” der. O (Hz. İsa) ise, şu ümmete Allah’ın bir ikramı olarak, “Hayır, sizin bazınız bazılarınızın Emiridir” der.
Hz. İsa nasıl Hz. Mehdi’nin arkasında namaz kılacak:
“Ya Resullullah o gün Arablar nerede?” dedi. Buyurdu: Onlar o gün az olurlar, imamları salih bir insan olan Mehdi olduğu halde, Beytül Makdis’e sığınırlar. Orada imamları kendilerine sabah namazını kıldırmak için öne geçtiği sırada, birde bakarlar ki İsa İbni Meryem sabah vaktinde inmiştir. Bu imam (Mehdi) Hz. İsa’yı öne geçirmek için arka arka çekilir. Hz. İsa onun omuzlarına eline koyar ve O’na der ki: “Geç öne  namazı kıldır. Zira kamet senin için getirilmiştir” bunun üzerine imamları (Mehdi) onlara namazı kıldırır.
Ebu Amr ve Dani Sünen’inde Huzeyfe’dan tahric ettiler, dedi Resulüllah buyurdu:Mehdi bakar ki Hz. İsa İbni Meryem inmiştir, sanki saçlarından sular damlıyor haldedir. Ve Mehdi O’na derki, “Geç öne insanlara namazı kıldır.” Hz. İsa ise der ki, “Namaz ancak senin için ikame olundu.” Bunun üzerine, O, Benim evladımdan bir Reculün arkasında namazı kılar.
Hz. Mehdi ilk namazdan sonra imamlığı Hz. İsa’ya verir:
Naim, Kaab’dan tahric etti. Dedi ki: Deccal, Beytül Makdis’de müminleri muhasara altına alır ve onlara (mü’minlere) öylesine şiddetli bir açlık icabet ederki açlıktan yaylarının kirişini bile yemek zorunda kalırlar. Onlar bu halde iken, aniden karanlığın içinden bir ses işitirler ve “Bu tok adamın sesidir” derler. Bir de bakarlar ki O, İsa İbni Meryem’dir. Namaza kalkarlar, Müslümanların imamı Mehdi geri çekilir. Bunun üzerine Hz. İsa der ki: “Geç öne Namaz senin için ikame olundu.” Hz. Mehdi de onlara namaz kıldırır ve bundan sonra Hz. İsa İmam olur.
Na. b. Hammad, İbni Abbas’dan tahric etti, Dedi ki: Mehdi bizdendir. İmamlığı Hz. İsa İbni Meryem’e verir.

Ayasofya elbette tekrar camiye çevrilecek, ama zamanı var…


Ayasofya elbette tekrar camiye çevrilecek, ama zamanı var…
Bildiğiniz gibi tüm Müslüman âlemiAyasofya’nın tekrar ibadete açılmasını, o güzel ve kutsal mekânda tekrar ezan seslerinin duyulmasını, namaz kılınmasını büyük bir şevkle bekliyor. Bakın ne diyor Bediüzzaman:
Son Şahitler'den Selahaddin Çelebi anlatıyor:
"Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini ziyaretimin birinde Ayasofya hakkında düşüncelerini sormuştum.'Keçeli, keçeli' diye güldü. Sonra birden ciddileşerek “Ayasofya, Hristiyanlığın, İslâmiyete devir ve tesliminin bir abidesidir. Bunun için kilise iken cami olmuştur. Elbette tekrar camiye çevrilecektir” dedi.
Bediüzzaman’ın da en büyük isteklerinden biri Ayasofya’nın tekrar ibadete açılmasıydı. Bunun için Menderese şöyle demişti: "Ey Menderes senin başına bir felaket geliyor. Bu felaketi iki büyük sadaka ile def edebilirsin. Birisi Risale-i Nur imanları kurtardığı için büyük bir sadaka olarak kabul edilir, onları bolca neşret. İkincisi Ayasofya'yı yeniden ibadete aç. Bu iki şeyi yap, bunlar seni beladan kurtaracak."
Fakat Menderes Ayasofya’yı ibadete açmadı. Bediüzzaman’ın söylediği gibi Ayasofya mutlaka bir gün camiye çevrilecek, ama bunun bir zamanı var.
Ayasofya’da ilk namaz kılacak olan kişi Hz. Mehdi’dir. Bu namazı Hz. İsa ile birlikte kılacak, Hz. İsa, Hz. Mehdi’yi imamlığa geçirecektir. Hadislerdebu durum şöyle anlatılır:
“Ya Resullullah o gün Arablar nerede?” dedi. Buyurdu: Onlar o gün az olurlar, imamları salih bir insan olan Mehdi olduğu halde, Beytül Makdis’e sığınırlar. Orada imamları kendilerine sabah namazını kıldırmak için öne geçtiği sırada, birde bakarlar ki İsa İbni Meryem sabah vaktinde inmiştir. Bu imam (Mehdi) Hz. İsa’yı öne geçirmek için arka arka çekilir. Hz. İsa onun omuzlarına eline koyar ve O’na der ki: “Geç öne  namazı kıldır. Zira kamet senin için getirilmiştir” bunun üzerine imamları (Mehdi) onlara namazı kıldırır.
Hz. Hızır yıllardan beri Ayasofya’da Hz. Mehdi ve Hz. İsa’nın namaz kılması için bekler. Fakat bu olay Hz. Mehdi’nin peygamberimizin kutsal emanetleriyle çıkışı, peygamberimizin kılıcını kuşanması, hırkasını giymesi ile aynı anda olacaktır. Bu sırada tüm Müslüman âlemi kendisine biat edecektir. Hz. Mehdi peygamberimizin hırkasını giyip kılıcını kuşanması üç yerde gerçekleşecek: Birincisi Ayasofya’da, ikincisi Mekke’de Kâbe-i Şerif’te, üçüncüsü de Kudus-ü Şerifte.
Sonuç olarak Müslümanların Ayasofya’nın ibadete açılması için kısa bir süre daha beklemeleri gerekiyor. Hz. Mehdi zuhur ettiğinde ve Hz. İsa tekrar yeryüzüne döndüğünde Müslüman âlemini ve Hıristiyan âlemini muhteşem günler bekliyor.

Peygamberimizin açlıktan karnına taş bağladığı iddiası yalandır…


Peygamberimizin açlıktan karnına taş bağladığı iddiası yalandır…
Müslümanlar peygamberimize atılan iftiralara karşı dikaktli olmalılar.

Sizde şahit olmuşsunuzdur, kimi hocalar çıkar televizyonlara ve derler ki: “Peygamberimiz de açlıktan karnına taş bağlardı. Çok yemek iyi değildir, hatta çok az yemek çok makbuldür.”
Hâlbuki bu izahların hiçbiri doğru değil. Peygamberimiz fakir değildi, Allah O`na mülkünü genişletmişti. Peygamberimizin ve yanındaki sahabelerin açlıktan karınlarına taş bağlamaları haşa onlara yapılmış bir nevi hakaret gibidir. Bu rivayetin Peygamberimiz`i yücelten, ona faydası olan bir tarafı da yoktur.
Allah’ın Peygamberi aç kalacak, çevresindeki onlarca sahabe bunu fark etmeyecek ve hatta buna göz yumacak. Şartlar ne olursa olsun elbette böyle bir şeyin olması mümkün değildir.
Peygamberimiz çevresinde bulunan, Allah`a ve kendisine iman eden sahabelerin göz nuruydu. O'nun ağzından çıkacak tek bir sözü bekleyen bu mübarek insanlar, Allah’ın elçisinin, karnına taş bağlayacak kadar günlerce aç kalmasına asla müsade etmezlerdi ki, bunun olması da mümkün değildi. Çünkü Hz Muhammed'de, tüm peygamberlerde olduğu gibi Allah`ın lütfu ile zengin biriydi. Allah ayetinde bu durumu şöyle bildirmiştir:
Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi? (Duha Suresi, 8)
Ayrıca, Peygamberimiz her fırsatta arkadaşlarına yemek ziyafeti verirdi. Nitekim bir ayette;
Ey iman edenler (rastgele) Peygamberin evlerine girmeyin, (Bir başka iş için girmişseniz ille de) yemek vaktini beklemeyin. (Ama yemeğe) çağrıldığınız zaman girin, yemeği yiyince dağılın ...(Ahzap Suresi,53) diye buyrulmaktadır.
Mesela Buhari’de peygamberimizin zenginliği şöyle anlatılıyor:
“Adamın biri peygambere gelip istek ve yardım talebinde bulundu. Peygamber de o kişiye iki dağın arasını dolduracak kadar koyun verdi”
Hani yoktu peygamberimizin malı? Bakın kendi malından veriyor. “İki dağın arasını dolduracak kadar” vadiyi dolduracak kadar koyun veriyor, bir kişiye sadece. Sahabe Muhayrik’in vasiyeti üzerine “Peygamberimiz Efendimiz ’e kalan mülk Bisab, Safiye, Delal, Hüsna, Avaf, Bürka ve Meşrebe adlarını taşıyan yedi bahçe ve bostandı”
“Fedek arazisinin yarısı” diyor hadiste, Fedek uçsuz bucaksız arazi kilometre kare hesabıyla. Ümmül Kuran’ın üçte biri, Hayber’den kendisine düşen beşte biri olan payı ve Ben-i Nadir’de bir kale olan arazi.  Ben-i Nadir’de bir kale olan arazi.  Bunların tamamını Peygamberimizden sonra Müslümanlara tasadduk ediyor, kendine mal olarak düşen. Tırmızi’de. Tecril Sahih 1288 no’lu hadis. Hani peygamberimiz açlıktan kıvranıyordu? “Hiçbir şeyi yoktu” diyorlar.
Peygamberimiz veda haccı öncesinde kendi malından, kendi hazinesinden yüz deve kurban kestirmiş. Hani açlıktan kıvranıyordu peygamberimiz? Hatta bir kısmını bizzat kendi kesmiş, bir kısmını damadı Hz. Ali’ye kestirmiş. Buhari,  Es-Sahih, Kitab-ul Hac 121 122, Tedrici hadis numarası 829, Müslim Es-Sahih Kitab-ul Hac 348-349 hadis numarası 1317.
Müslümanları bu yalanlarla kandırıyorlar. Peygamber Efendimiz diyor ki, Muaz bin Abdullah babası ve amcasından rivayet edildi: Peygamberimiz buyurdu ki; “zenginlik hoştur, takva ile olursa zarar vermez.”
Peygamberimiz zenginliği güzel görüyor, kişi takva ise sorun olmaz diyor. Mesela Hz. Süleymanda zengindi ama çok takvaydı. Malını, mülkünü hep Allah yolunda harcadı.
Yobazlar fakirliği, bir lokma ekmeğe muhtaç olmayı, acı çekmeyi kendilerince güzel görüyorlar. Ama Kuran’a göre Müslüman hem bu dünyada hem de ahirette en güzel hayatı hak ediyor. Bu nimetlere sahip olup sürekli Allah’ı tesbih ediyor. Allah bu dünyada hem müminlere hem inkâr edenlere veririm, ahirette ise yalnızca müminlere veririm” diyor. Dolayısıyla lüks yaşam, şahane evler, kaliteli giysiler inkâr edenlerin hakkı değildir. Tam tersine hepsi Müslümanların hakkıdır. Peygamberimiz de Allah’ın kendisini zengin etmesiyle son derece bereketli ve güzel bir hayat sürmüştür.

Dinimize göre kadın kocasının cinsel isteklerini reddederse…


Dinimize göre kadın kocasının cinsel isteklerini reddederse…
Dinimize göre erkek kadını hiçbir konuda zorlayamaz, üzerinde baskı kuramaz.

Bugün yine sizlerle yobazların kadınları nasıl aşağıladıklarını, nasıl uydurma hadislerle kadınları köleleştirdikleri paylaşmaya devam edeceğim. Bakın yobazlar kadın kocasının dediklerini yapmadıklarında, cinsel isteklerini reddettiklerinde nelerle karşılaşacaklarını nasıl uydurma hadislerle dünyaya yaymışlar:
Kişi kadınını yatağa davet eder de kadın kaçarak eşi sinirli bir şekilde gecelerse, melekler o kadına sabaha kadar lanet eder. (Sahih-i Buhari, 9/36)
“Bir kadın, kocasının yatağını (haklı bir mazereti olmadan, küs bir şekilde) terk eder ve (başka bir yerde) sabahlarsa, sabah açılıncaya kadar melekler ona lanet okur.” (Nehc-ül Fesaha, S.36, Hadis: 187)
Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz. (Hafız Zehebi, Büyük Günahlar Sayfa 187)
Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz. (İbni Hacer El Heytemi 2/121, Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239)
Bir kadın kocasından boşanırsa o kadına cennet kokusu haram olur. (Kadınlara Dini Bilgiler, s. 61)
“Bir kadın, diliyle kocasına eziyet ederse, onu kendisinden razı edinceye kadar, Allah onun hiçbir tevbesini, kefaretini ve iyi amelini kabul etmez; hatta gündüzlerini oruç ve gecelerini ibadetle geçirse dahi.” (Bihar-ül Envar, C.103, S.244)
“Bir kadın, kocasının hakkını eda etmediği müddetçe, Allah’ın da hakkını eda etmiş olamaz.” (Mekarim-ül Ahlak, S.247)
İmam Musa-i Kazım (a.s)’a kocasını gazaplandıran kadının durumu sorulunca, şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Kocası ondan razı oluncaya kadar, günahkâr sayılır.” (Kısar-ul Cümel, C.2, S. 258)
Yazımın en başında yer alan uydurma hadislerde  İslam dininin güya kadını sözde ikinci sınıf, kocasının boyunduruğu altında yaşamaya mahkum edilmiş bir varlık gibi lanse ettiği izlenimi verilmektedir. Bu şeytani mantıkta kocasının kadın üzerinde o kadar hakkı vardır ki kadın kocasının ayaklarının tozunu yüzüne sürse ya da irinli, pis cildini yalasa bile bu borcu ödeyemez. Bu garip mantığa rağmen, hiç kimse kocasının kadın üzerinde neden bu kadar büyük bir hakkı olduğunu yüz yıllardır sorgulama ihtiyacı bile duymamış ve körü körüne bu batıl inancın kökleşmesine vesile olmuştur. Öyle ki çoğu Müslüman, bu hastalıklı mantığı makul karşılamıştır.
Bu pis zihniyette kadınlar; kendilerine olan davranış ve ahlaklarından razı olmasalar da kocalarına karşı “kadınlık görevi” denen cahilce mantığı yerine getirmeye mecbur tutulmuşlardır. Aksinde aşağılanmış ve kötü muamele görmüşler, ellerindeki bir avuç hak da kısıtlanmıştır. Böylelikle güya ikinci sınıf, güçsüz, ezilmeye mahkûm varlıklar oldukları inancı onlara zorla kabul ettirilmiş ve bu zihniyet İslam toplumlarında kökleşmiştir.
Yüzyıllarca hiç kimse çıkıp; “Kuran’da böyle bir anlayış, böyle bir inanç yok. Kadın-erkek eşit. Allah kadınlara Kuran’da çok geniş haklar ve özgürlükler veriyor.” diyememiştir. Aksine hurafeci zihniyet asırlardır; “Din böyle emrediyor, yapmayanı Allah ve melekleri lanetler, günahkâr olur, Allah’ın rızasını kazanamaz, cennetine giremez...” gibi Allah ve din adına söyledikleri bu tür yalanlarla bazı cahil Müslümanları Kuran dışı uygulamalara mecbur etmişlerdir. Çoğu Müslüman kadının kişiliği, bağnaz zihniyetin öğretileriyle eğitilmiş olan kocaları tarafından ezilip, yok edilmiştir. Çünkü bağnazların dininde kadın, kocası ne isterse ona uyup itaat etmek mecburiyetindedir. Kadınların büyük bir çoğunluğunun okumasına, çalışmasına, sosyal hayatın içine girmesine hatta camdan bile bakmasına izin verilmez. Dolayısıyla maddi ve manevi olarak kocalarına bağımlı hale getirildiklerinden, -toplumun o kesimine hâkim olan örfler, gelenek ve görenekler de bu bağnaz zihniyeti beslediklerinden- kadınların kendilerini bu baskıdan kurtarmaları neredeyse imkansız hale gelir.
Burada şu soruyu sormak gerek: Bağnaz toplumlarda erkek hangi özelliği ile bu kadar üstündür ki kadın bir türlü onun hakkını ödeyemez? Kuran’a göre üstünlük sadece takvaya göredir ve bunun da karşılığı Allah’tan beklenir. Bir erkeğin kadın üzerinde nasıl bir hakkı olur da üzerindeki pis irini yalasa bile kadın o hakkı ödeyemez? Kimdir ve nedir onu bu kadar hakkı ödenmez yapmış olan? Ona bu üstünlüğü takvası dışında hangi özelliği verebilir? Allah ona böyle bir ayrıcalık vermemiştir, dolayısıyla bu ayrıcalık Kuran’da da yoktur. O halde nereden elde etmiştir bu hak üstünlüğünü? Dindar veya dinsiz olmasına, müşrik veya münafık olmasına, günahkâr veya zalim olmasına bakılmaksızın istisnasız “her koca” neye göre bu mertebeye erişmiştir?
Onları bu sahte mertebeye eriştiren, bağnaz zihniyetin İslam’a dâhil ettiği söz konusu mevzu hadislerdir. Kuran’da olmayan, Allah’ın lanetlediği bu zihniyeti onlar, din adına yaygınlaştırmış ve uygulatmışlardır. Şu anda çoğu İslam toplumu, hatta bu İslam toplumlarında bu telkinle yetişmiş kadınlar bile bundan farklı bir zihniyet tanımamaktadırlar. Bağnaz dininin dünyaya getirdiği en büyük belalardan bir tanesi de işte budur.
Kuran’a göre kadın üstündür, daima sevgi, şefkat gösterilmesi gereken çok değerli bir varlıktır. Asla erkeğin kölesi değildir, erkeğin dediklerini yapmaya mecbur değildir. Kadın da erkek de Kuran’a uymakla yükümlüdür. Üstünlük cinsiyette değil takvadadır. Yobazların çürümüş zihniyetlerini sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.

Abdülkadir Selvi çok haklı, yanındakiler Tayyip Erdoğan’ı nasıl bitiyor?


Abdülkadir Selvi çok haklı, yanındakiler Tayyip Erdoğan’ı nasıl bitiyor?
Tayyip Erdoğan danışmanlarını uzaklaştırıp başkanlık sisteminden hemen vazgeçmeli.

Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvison yazısında çok önemli konulara değinmiş, şöyle diyor yazısında:
"Erdoğan'ı tanıdıkça aşık oldum" diyen Star Medya Grubu Başkanı Ethem Sancak ve "İki silahım yüzlerce mermim var, ben ölmeden kimse Erdoğan'a dokunamaz" açıklaması ile tartışmaya yol açan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ekonomiden sorumlu başdanışmanı Yiğit Bulut'a tepki gösterdi. "Evet iki tabanca var. Ama namluları Erdoğan'a çevrilmiş durumda. Ayağı tökezlediğinde Erdoğan'ı ilk terk edecek olanlar da bunlardır" diyen Selvi, "Özal'da, Çiller'de görmedik mi? Yeni efendiler bulunca sırtından hançerlediler. Menderes, Yassıada'da soyadını verdiği Ethem Menderes'in günlüklerinden yargılandı" ifadelerini kullandı. 
Abdülkadir Selvi söylediklerinde çok haklı. Yiğit Bulut çıkıp iki tabancam var diye anlatıyor ama Gezi olaylarında her nedense hiç ön planda değildi. Erdoğan’ı savunanların hepsi tırsıp köşelerine çekilmişti.
Eroğan’ı öve öve göklere çıkaranlar, onu adeta bir halife, bir Mehdi gibi göstermeye çalışanlar Erdoğan’a çok büyük zarar veriyorlar.Yapılan en büyük yanlışlardan biri bu.Erdoğan’ın Mehdi olmadığı, halife olmadığı gün gibi ortada. O da aciz bir kul. Erdoğan bu şekilde ön plana çıkarıldığında insanların sevgisini değil nefretini kazanıyor. Halbuki Erdoğan Ortadoğu’nun lideri, halife ya da İslam Birliği lideri olarak değil, sade, mütevazi, halktan biri olarak gönüllerde taht kurabilir.
Yine şöyle diyor Selvi: “Üçüncü köprüyü, üçüncü havaalanını yaparsınız, İstanbul'un altında üç katlı tüp geçit geçirir, denizin ortasına havaalanı kurarsınız ama bazı söylem ve tavırlarınız kendi tabanınızda rahatsızlık meydana getirmişse burada bir sorun var demektir.
Bu konuda da çok haklı Abdülkadir Selvi. AK Parti “Onlar konuşur, AK Parti yapar!” sloganlarını her yere donatmış. Ama insanlara bu söylenenlerden de rahatsız oluyorlar. Kim ne yapsın yolları, köprüleri, hava alanlarını, ülke bölünüp paramparça olduktan sonra? HDP ile danışıklı dövüşlü ülke bölündükten sonra? Öcalan’ın hapisten çıkarılması planlandıktan sonra? Bakın yapılan araştırmalar AK Parti seçmenlerinin %14’lere varan kadarının hala çekimser olduğunu gösteriyor. AK Parti oyları hızla eriyor. Bunun nedeni de AK Parti’nin başkanlık sisteminde ısrar etmesidir. Yapılan ikinci en büyük yanlış budur. Başkanlık sistemi federasyondemektir, ülkenin bölünmesi demektir, Öcalan’ın isteğinin yerine getirilmesidir. En sonunda da Türkiye’nin paramparça olmasıdır.
Evet Yiğit Bulut’un dediği gibi ortada iki tabanca var. Ama namluları Erdoğan'a çevrilmiş durumda. Ayağı tökezlediğinde Erdoğan'ı ilk terk edecek olanlar da bunlardır diyor Selvi. Yine çok haklı.Erdoğan’ı bir ilah gibi gösterenler ve başkanlık sistemi diye direten danışmanlar Tayyip Erdoğan’ı yavaş yavaş bitiriyorlar. Tayyip Erdoğan biran önce çevresinde bunu yapan danışmanlarından kurtulmalı. Yoksa emek emek kurulan AK Parti dağılacak, partiye duyulan güven iyice sarsılacak ve kimse tekrar partiyi toparlayamayacak. Tayyip Erdoğan yol yakınken bu gerçekleri mutlaka görmeli ve acil tedbir almalı diye düşünüyorum. Türkiye parçalanmadan önce ve AK Parti dağılmadan önce…

Dinimize göre kadınların süslenmesi, bakımlı olması neden yasak olsun?


Dinimize göre kadınların süslenmesi, bakımlı olması neden yasak olsun?
Kuran'a göre kadın süslenebilir, bakımlı olmalıdır, mümin olarak en güzel hayatı yaşamalıdır.

Yobazlar uydurma hadislerle kadınlara her şeyi ama aklınıza gelen her şeyi yasaklamışlar. Kendilerine her şey helal, ama kadına her şey yasak! Kadının evden çıkması yasak, bakımlı olması yasak, gülmesi yasak. Hatta kadının kaşını alması bile yasak. Böylece kadınları tam anlamıyla köleleştirmişler, iyice bakımsız hale getirip erkeğe benzetmişler. Bakın yobazlar nasıl hadisler uydurmuşlar:
Dövme yapan ve yaptırana, yüzdeki tüyleri aldıran ve estetik için dişlerini seyrelttiren kadınlara Allah lanet etsin. (Sahih-i Buhari)
Takma saç takan, taktıran, kaşları incelten, kaşlarını incelttiren, dövme yapan ve dövme yaptıran lanetlenmiştir. (Ebu Davut, Tereccul, 5)
Bağnaz zihniyetin Müslüman kadınları itici, çirkin, bakımsız ve ikinci sınıf varlıklarmış gibi gösterme gayretlerini besleyen ana mantıkların kaynağı işte bu mevzu hadislerdir. Tüm dünyadaMüslüman kadınların genel anlamda son derece bakımsız hatta insanlıktan çıkmış, güzellikten, temizlikten, güzel konuşmaktan uzak varlıklarmış gibi tanınmalarına, bağnazların kadınları din adı altında soktukları bu görünüm neden olmuştur.
Yukarıdaki mevzu hadislerin çizdiği Müslüman kadın görünümü; kadının sosyal hayatta bulunmasını imkânsız hale getiren bir modeldir. Çünkü bu modelde; bir kadın eğer Müslümansa o zaman güzel olması, temiz ve bakımlı olması gibi bir durum asla kabul edilemez. Bu modeli takva alameti gibi gösteren bağnaz zihniyet böylece kadını dış görünüşünden dolayı hem toplum içine çıkamayacak bir varlık haline getirmiş hem de yine aynı sebeple dini anlatabilme imkânı elinden almıştır.
Bir düşünün. Kendine bakım yapmaktan aciz, temizliğine hiç önem vermeyen, cahil, yüzündeki tüyleri temizlemeyi dahi akıl edemeyen  ve o haliyle insanların arasına girmekten utanmayan birinin güya Müslüman kadın olarak temsil edildiği bu modeli hangi kadın yaşamak ister? Ya da kim böyle birinin kendisine dini anlatmasını arzu eder? Dinin kendine güya “güzel, temiz, bakımlı cazibeli olmayı yasakladığına” inanan aksinde Allah’ın lanetine uğrayacağını düşünen bir kadın nasıl böyle bir dine yanaşabilir? Müslüman olmasa bile, İslam’a ve Müslümanlara nasıl sevgi duyabilir?
İşte özellikle Batılı toplumlarda İslam’ın adeta uzak durulması gereken karanlık bir din olarak algılanmasının temelindeki sebeplerden biri budur. Bağnazlar bazı Müslüman kadınlarıKuran’da kesinlikle olmayan, tamamen uydurma bir modelin içine hapsetmişler, böylecegerçek İslam’ı yaşamalarını ve tebliğ etmelerini engellemişlerdir. Oysa bir Müslüman kadın, sözle Kuran’daki güzel ahlakı, barışı sevgiyi anlatmakla yükümlü olduğu gibi, bunu hal ve tavırla da göstermek, yani yaşamakla sorumludur. Müslümanlığın güzellik olduğunu anlatırken güzel görünmeli, Müslümanlığın sevgi olduğunu anlatırken sevgiyi gerçekten yaşamalıdır. Böylelikle dinin güzelliklerini anlamaya gerçekten ihtiyaç duyan bir insan, bu dinin insana tüm bu güzellikleri getireceğini bilmeli, kendi gözleriyle bunu görmelidir. Zaten Kuran’daki tarif bu şekildedir. Kuran’da Müslümanların giyimlerinin çok güzel ve temiz olduğundan, bir araya geldiklerinde en güzel, en şık kıyafetleri ve takılarını kullanmalarından bahsedilir.
Ey Ademoğulları, Biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size ‘süs kazandıracak bir giyim’ indirdik (varettik)... (Araf Suresi, 26)
Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının... (Araf Suresi, 31)
Ayrıca Kuran’da cennet halkının; özellikle de cennet kadınlarının temizlikleri, bakımları, güzellikleri ve giyimlerindeki şıklık da ayetlerde müthiş güzel detaylarla anlatılır.
Sanki onlar, saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz). (Saffat Suresi, 49)
... orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler... (Kehf Suresi, 31)
...orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; oradaki elbiseleri ipek(ten)tir. (Hac Suresi, 23)
Onların üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle bezenmişlerdir... (İnsan Suresi, 21)
Burada birkaçına yer verdiğimiz ayetlerden çok net anlaşıldığı gibi Allah kadın güzelliğini, ciltlerinin tüyden arınmış pürüzsüz halini “saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz)” ifadesiyle makbul bir güzellik ölçüsü olarak vermiş, cennet kadınlarının böyle olacaklarını söylemiştir. Demek ki Allah pürüzsüz ve temiz bir cildi güzel görmektedir. Allah; güzelliği, temizliği, şıklığı, süsü, güzel giyimi sevmekte ve kullarını böyle görmek istemektedir. Allah’ın güzel gördüğü şeyleri Peygamberimiz (sav)’in de çok güzel göreceği ve Müslüman kadınları bu yönde teşvik edip, tavsiyelerde bulunacağı tartışmasızdır.
Estetik yönünün dışında zaruri olarak da bu tür bakım yöntemlerine başvurmak zorunda kalan bayanların da olabileceği unutulmamalıdır. Örneğin kadınlar, kimi zaman kemoterapi gibi bazı ağır ilaç tedavileri sonrasında peruk kullanmak zorunda kalabilirler. Bu son derece normal, hatta gerekli, söz konusu bayanlar için oldukça güzel bir bakım yoludur. Fakat bağnazlar, bu kolaylığı ve güzelliği, söz konusu uydurma hadislerle ortadan kaldırmaya çalışırlar.
Aynı şekilde deri altına çeşitli şekillerde dövme yaptırılması, kaş yapısından dolayı asimetrik görüntü oluşturan şekli bozuk bir kaşın dövmeyle düzelttirilmesi ya da yüzdeki tüylerin temizlenmesi konusunda bir yasak Kuran’ın hiçbir yerinde yoktur. Böyle bir yasaklama zaten Kuran’ın ruhuna aykırıdır. Güzel bir genç kızı yüzündeki fazla tüylerle dışarı çıkmaya zorlayan, onu insanların içinde mahcup eden, onu güzelleştirmek yerine çirkinleşmesi için uğraşan bağnazlar işte bu yüzden güzelliği bir türlü temsil edemezler. Oysa Allah inananların bakımı, güzelliği, şıklığı ve temizliğine ayetlerde özellikle dikkat çekip Müslümanları bu yönde teşvik etmektedir.