31 Ağustos 2014 Pazar

Körelmiş organ iddiası evrimcilerin yanılgılarından biridir-1


Körelmiş organ iddiası evrimcilerin yanılgılarından biridir-1
Yer altından çıkarılan milyonlarca fosil "evrim yok" diyor.

Evrimcilerin en önemli özelliklerinden biri halkın bilgisizliğinden faydalanıp sürekli yeni iddialar ortaya atmaları, bu iddiaları bilimsel isimlerle süsleyip halka yeni bir buluş yapmış gibi sunmalarıdır. Evrimciler her seferinde hezeyana uğrayıp ortaya attıkları bu komik iddiaları geri almak zorunda kalırlar. Ama bu arada insanları yanıltabildikleri kadar yanıltıp evrim teorisini yaşanmış bir teori gibi gösterirler. Örneğin birfosili tam 40 yıl boyunca bir müzede “ara fosil” olarak tanıtıp daha sonra “yanılmışız” diyerek sessiz sedasız ortadan yok ederler.
Körelmiş organ” iddiası da evrimcilerin evrim teorisini kabul ettirmek adına ortaya attıkları akıl dışı iddialardan biridir. Evrimciler bademcik, timüs bezi, apandist, 20 yaş gibi organların körelmiş organ olduğunu iddia ederler. Bu iddia tamamiyle yanlıştır. Bademcikler boğazı, özellikle erişkin yaşlara kadar, enfeksiyonlara karşı korumada önemli rol oynar. İlerleyen yıllarda yine “körelmiş organlar” olarak sayılan timüs bezinin T hücrelerini harekete geçirerek vücudun savunma sistemini aktif hale getirdiği; pineal bezin önemli hormonların üretilmesinden sorumlu olduğu; tiroid bezinin bebeklerde ve çocuklarda dengeli bir büyümenin gerçekleşmesini sağladığı; pitüiter bezin de birçok hormon bezinin doğru çalışmasını kontrol ettiği anlaşılmıştır.
Evrim literatüründe uzunca bir süre yer alan, ama geçersizliği anlaşıldıktan sonra sessiz sedasız bir kenara bırakılan “körelmiş organlar”ı bazı evrimciler hala evrimin büyük bir delili sanıyor ve öyle göstermeye çalışıyorlar. Ama bilim bu organların gerekliliğini ispat ediyor. Şimdi evrimcilerin körelmiş organ olarak gösterdikleri organlara bakalım.
1) Apandisit:
Appendiks toplumda ‘apandisit’ olarak bilinen organdır ve evrimcilerin körelmiş organlar listesindedir. Ancak bilim ilerledikçe vücudumuzdaki organların hepsinin çok önemli işlevlere sahip oldukları ortaya çıktı. Appendiksin, de vücuda giren mikroplara karşı mücadele eden lenf sisteminin bir parçası olduğu belirlendi:
Vücuttaki timus, karaciğer, dalak, appendiks, kemik iliği gibi başka organlar lenfatik sistemin parçalarıdır. Bunlar da vücudun enfeksiyonla mücadelesine yardım ederler. (S. R. Scadding, “Do ‘Vestigial Organs’ Provide Evidence for Evolution?”, Evolutionary Theory, cilt 5, s. 173)
Evrimciler, 20 yaş dişi olarak da bilinen üçüncü azı dişlerini “körelmiş organ” sayarak, klasikleşmiş bir evrimci yanılgıyı daha tekrar etmektedir. Bu yaygın bir yanılgıdır. 20 yaş dişinin işlevsiz olduğu yönündeki evrimci telkinden etkilenen birçok hekim, günlük pratikleri içinde diğer dişlerin oluşturduğu problemlere daha ılımlı yaklaşım göstererek, bu dişleri korumaya çalışırken, 20 yaş dişinin çekilmesini adeta rutin hale getirmişlerdir. Oysa son yıllar içinde yapılan bazı araştırmalar bu dişin çiğneme fonksiyonunu üstlenmede diğer dişlerden hiçbir farkının olmadığını göstermiştir. Bu dişin diğer dişlerin yerleşimini bozduğu yönündeki inanışın da temelsiz olduğunu gösteren çalışmalar yapılmıştır. 20 yaş dişinde rastlanan ve ilaç uygulamalarıyla çözülebilecek problemlerde, bu dişin çıkarılması yoluna gidilmesi konusunda da bilimsel eleştiriler yayınlanmıştır.
Sonuçta, 20 yaş dişinin “yararsız” olduğu yönündeki inancın hiçbir bilimsel temele dayanmadığı ve bu dişin çiğneme fonksiyonunda diğer dişler gibi işlev gördüğü, bugün tıp dünyasının ortak görüşüdür.
Peki söz konusu dişin azımsanmayacak sayıda insanda rahatsızlık oluşturmasının sebebi nedir? Bu konuyu araştıran bilim adamları, 20 yaş dişi sorunlarının çeşitli dönemlerde yaşamış insan topluluklarına göre farklılıklar gösterdiğini saptadılar. Özellikle sanayi üretiminin yaygın olmadığı toplumlarda bu probleme çok az rastlandığı anlaşıldı. Bunun nedeni olarak da özellikle son birkaç yüzyıllık dönem içinde sert besin maddeleri yerine daha yumuşak besin maddelerinin tercih edilmesinin çene gelişimini olumsuz etkilediği görüldü. Dolayısıyla 20 yaş dişi problemlerinin de çoğunlukla, beslenme alışkanlıklardan doğan çene gelişimi sorunlarıyla ilgili olarak ortaya çıktığı tespit edildi.
Toplumların besin tercihlerindeki benzeri değişikliklerin diğer dişler üzerinde de olumsuz tesiri bilinmektedir. Örneğin son yüzyıl içinde şekerli ve asitli yiyeceklerin tercih edilir olması, diğer dişlerdeki çürüme oran ve hızını artırmıştır. Ancak elbette bu durum dişlerimizin yararsız ve körelmiş organlar olduğu gibi bir sonucu akıllara getirmez. Aynı durum 20 yaş dişi için de geçerlidir. Bu dişle ilgili sorunlar, herhangi bir evrimsel “körelme”den değil, günümüz insanlarının beslenme alışkanlıklarından kaynaklanmaktadır.
3) “3. Göz Kapağı” ve Kulak Hakkındaki Yorumlar:
“Üçüncü göz kapağı” isimli doku, insan gözünün burna yakın uçlarında bulunan kırmızı renkli göz pınarlarıdır. Bu doku Darwin tarafından “körelmiş organ” olarak gösterilmiştir ve bu nedenle kimi zaman “gözdeki Darwin noktası” olarak da anılır.
Ancak bilimsel adı Plica semilunaris olan bu “yarım ay” şeklindeki doku, Darwin”in sandığı gibi sürüngenlerden miras kalan işlevsiz bir parça değildir. Araştırmalar Plica semilunaris“in gözü nemlendiren yağlı bir sıvı salgıladığını ve bunun gözün yabancı cisimlerden korunmasında önemli bir rol üstlendiğini göstermektedir.
Dolayısıyla bu dokunun “Darwin noktası” olarak adlandırılması, ancak bu dokuyu körelmiş organ sanan Darwin’in ve onu körü körüne izleyen günümüz evrimcilerinin bilgisizliğine yönelik bir atıf olarak anlam taşıyabilir.
Evrimcilerin insan kulağının üst kısmındaki küçük çıkıntıyı ve kulakları hareket ettirmeyi sağlayan kasları “körelmiş organ” sayması da tümüyle spekülatif bir yorumdan ibarettir. Kulağın sahip olduğu şekil ve onun sahip olduğu parçalar, eksiksiz olarak, kulağın işitme görevini yerine getirebilmesi için gerekli olan parçalardır.
Evrimcilerin körelmiş organ iddiası konusunun net olarak anlaşılması çok önemli. Yazıma ikinci bölümde devam edeceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder