31 Ağustos 2014 Pazar

Bu dünyada neden zulüm, hastalıklar ve felaketler var?


Bu dünyada neden zulüm, hastalıklar ve felaketler var?
İnsan dünyaya imtihan gözüyle bakmazsa çok yanılır.

İnsanlardan hep bu yönde sorular geliyor. “Eğer bu dünyayı Allah yarattıysa neden zorluklarla,savaşlarla, hastalıklarla karşılaşıyoruz, neden çocuklar ölüyor, neden küçücük yaşta bir çocuk kansere yakalanıp hayatını kaybediyor, neden insanlar gözlerimizin önünde açlıktan kırılıyor?”
Bu soruları soranlar öncelikle burasının dünya hayatı olduğunu, en baştan Allah tarafından acizliklerle ve yokluklarla yaratıldığını unutuyorlar. Onlar istiyorlar ki bu dünyada hiç zorluk olmasın, hiç hastalık, yokluk, sıkıntı olmasın, genç yaşta ölümler olmasın, insanlar maddi manevi hiç kayba uğramasın. Oysa bu dünyada böyle bir yaşam yok. Onların istedikleri bu dünya, acizliklerden ve zulümden yoksun olan dünya ancak cennette mümkün.
İnsan bu dünyaya eğlenmeye, gününü gün etmeye, mallarına mal katmaya, her gün yeni bir eğlence peşinde koşmaya gelmiyor. Tam tersine bu dünyada iyiyi de, kötüyü de, zorluğu da, yokluğu da, hastalığı da, çileyi de öğrenmeye geliyor. Hem de öyle bir öğreniyor ki, bu şekilde türlü türlü imtihanlarla nefsi çok iyi eğitiliyor. Allah insanların sabır gösterip göstermeyeceklerine, tevekkül edip etmeyeceklerine bakıyor, günleri lehte ve alyhte çevirerek onları deniyor. İnsan ancak bu imtihanları geçerse, daima Allah’tan yana olursa, nefsini güzel bir şekilde eğitirse cennet ehlinin içine karışmaya layık oluyor.
MA-yazi 229Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)

Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 35)
Kuran’ı bilen ve rehber edinen mümin bu dünyada kendisine gösterilen tüm görüntülerle imtihan olduğunu biliyor. Eğer kendisine insanların aç ve açıkta olduğu görüntüsü gösteriliyorsa mümin bu insanlara yardım etmekle mükelleftir. Eğer hasta olup acizliğe düşüyorsa güzel bir sabırla Allah’a yönelip dönmekle mükelleftir. Eğer çocuğunu bir kazada kaybediyorsa bu çocuğun hemen cennete gittiğini bilip sabreder, cennette onunla birlikte olmaya niyet ederek sürekli ahireti ister. Eğer malını, mülkünü kaybediyorsa “Rabbim sen verdin, sen aldın, ben bu dünya için değil, ahiret için yaşıyorum, bana cennet nasip et” der.
Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? (Ali İmran Suresi, 142)
Andolsun, Biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız) (Muhammed Suresi, 31)
Eğer insan bu dünyada yokluğu, sıkıntıyı, mücadeleyi görmezse o zaman cennetin değerini anlayamaz. Bu dünyada bir tabak yemek için sürekli çalışıyor ki cennete gittiğinde, o eşsiz sofralara oturduğunda sürekli şükretsin. Bu dünyada bedeni acze düşüp yaşlanıyor ki, cennete ebedi gençliğe ve güzelliğe kavuştuğunda sürekli Allah’ı tesbih etsin. Bu dünyada her türlü acıyı, zulmü, savaşları görüyor ki sabretmenin ve tevekkül etmenin sevabını alsın. Yoksa o da Hz. Adem gibi nefsi eğitilmeden cennetin kıymetini anlayamaz. Hz. Adem’de ilk cennette yaratıldı, bedeni tüm acizliklerden uzaktı. Ama sonra şeytana uyduğu için Allah onu tüm acizlikleriyle beraber dünyaya gönderdi. Cennetle kıyaslandığında dünya hayatı müthiş zordur. Hz. Adem dünyada eğitildikten sonra tekrar cennete alındı. İşte insanların dünya hayatında eğitilip daha sonra cennete girmelerinin hikmeti budur. İnsan hastalığı bildiğinde hasta olmamanın kıymetini anlar, yokluğu bildiğinde zenginliğin kıymetini anlar. İnsan ancak bu şekilde cennetin sonsuz nimetlerinin değerini anlayabilir ve şükrünü gereği gibi yapabilir.
Sonuç olarak tekrar söylüyorum, dünya bir imtihan yeri. Mümin burada yarışıp öne geçecek, takvada, sabırda, tevekkülde hep en önde olacak, Allah’tan daima razı olacak, derin Allah sevgisini kalbine yerleştirecek. Öyle ki başına gelen her imtihanda, her zorlukta müthiş güzellikte bir sabır göstererek “Rabbim Sen’den gelen her hayra muhtacım, Sen’den geldim, Sana döneceğim, ben Sen’den daima razıyım, Sen de beni razı olduğun kullarının arasına kat” diyecek…
Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,
Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön.
Artık kullarımın arasına gir.
Cennetime gir. (Fecr Suresi, 27-30)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder