31 Ağustos 2014 Pazar

Benim yaptığım tebliğ ile tek bir insan iman etse yeter…


Benim yaptığım tebliğ ile tek bir insan iman etse yeter…
Bu dünyada kimse sevdiğini hidayete eriştiremez, ancak Allah dilediğinin kalbini İslam'a açar.












Geceli gündüzlü, ihlasla,samimiyetle, Allah aşkıyla yapılan bir hizmet bu. Ne hafta sonu var, ne yazı var, ne kışı var. Ne tatili var, ne bayramı var, ne kendine ayırdığı özel bir gün var. Ahir zamanda hayatının tamamını işte böyle Allah’a adayan samimi kullar var. Ne diyor Allah ayetinde:
De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (En'am Suresi, 162)
Bu ayette tüm hayatını Allah’a verip, samimiyetle Allah’a yönelme görüyoruz. Bende yıllardır hiç durmadanKuran ahlakını, Allah sevgisini, Allah aşkını anlatıyorum. İnsanları sevgiyle, merhametle, güzellikle hak din olan İslam’a çağırıyorum. Bunun için kimseden hiçbir karşılık beklemiyorum. İhlas da, samimiyet de böyle olmaz mı zaten? Allah’ın bizlere indirdiği din parayla anlatılır mı? İnsan bu yaptığı hizmetin, güzelliğin karşılığında para alabilir mi? Ne diyor Allah ayetinde:
"Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir." (Yasin Suresi, 21)
Kendi kavimlerini doğru yola çağıran, hayatları boyunca tebliğ yapan peygamberler, sahabeler, salihler, hiçbiri bunun karşılığında bir ücret almadı."Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir." (Şuara Suresi, 109) dediler ve karşılığını Allah’tan beklediler.
Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, ahir zaman alametlerinin gerçekleştiği gizleniyor, peygamberimizin hadislerinin gerçekleştiği gizleniyor,  Hz. Mehdi’nin ve Hz. İsa’nın zuhurunun yakın olduğu gizleniyor, kıyametin yakın olduğu gizleniyor. Birçok sözde din âlimi insanları bu konulardan özellikle haberdar etmiyor, onları özellikle daldıkları derin uykudan uyandırmıyor. Çünkü Kuran’a değil birçok hurafeye bağlanmış durumdalar ve asla kendi uydurdukları bu dinden çıkmak istemiyorlar. Hz. Mehdi geldiğinde ona biat etmek durumunda kalacaklarından onun gelişini inkâr etme yolunu seçiyorlar. Peygamberimiz hadisinde bu durumu şöyle bildiriyor:
Ümmetimden başı sarıklı yetmiş bin alim kişi, Deccal’e tabi olacaklar. (Mevsuatu’s sunne, El-kütüb’s-sitte ve Şüruhuha 22, Müsnedu, Ahmed B. Hanbel 3-4, Tunus: Daru Sahnun, 1992, cilt 22, s. 224)
Doğudan başları tıraşlı kavimler çıkacak, dilleri ile Kuran okuyacaklar (fakat) boğazlarından aşağı geçmeyecek. Onlar dinden yaydan okun çıktığı gibi çıkacaklar.(Râmûz-ul Ehâdîs, Hadîs No: 6294)
İşte böylesine zorlu bir dönemde yaşıyoruz biz. Gerçek dindarlarla hurafelere saplanmış olanlar var. Samimi dindarlar Kuran’ın güzelliğini, Kuran’daki sevgiyi, şefkati, merhameti, kadının yüceltilmesini insanlara anlatmakla yükümlüler. Yobazların verdiği zararı kaldırıp insanlara doğruları anlatmakla yükümlüler. Bu yüzden ahir zamanda onların üzerine ciddi bir sorumluluk düşüyor.
Sonuç olarak bir ömür Allah yoluna vakfediliyor. Yazılarımı her gün birçok yerde binlerce kişi okuyor. Ben ise kimin kalbine işlediğini, kimin hak din olan İslam’a döndüğünü, kimin belki de benim bir sözümle hayatının değiştiğini bilmiyorum. Kimin belki de sonsuza kadar cehennemden kurtulduğunu ve cennete doğru yöneldiğini bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki Allah dileseydi tüm dünya iman ederdi. Allah dileseydi tüm insanların başı secdeden kalkmazdı. Bu yüzden bana düşen tıpkı diğer salihler gibi hiç karşılıksız tebliğ yapmaktır. Benim vesilemle tek bir insanın iman etmesi dahi bir mümine dünyada verilecek en büyük nimettir. Bakın ne diyor peygamberimiz bir hadisinde:
(Senin vasıtanla Allahü teâlânın bir kişiye hidayet vermesi, senin için üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır.) [Taberani]
Kimseyi hidayete erdirecek güce sahip değilim, kelimelerimin insanların kalplerini etkilemesine güç yetiremem. Tüm güç Allah’a aittir, tüm kalpler O’nun elindedir. Ama söylediğim gibi benim yaptığım tebliğ ile tek bir insan iman etse 40 yıllık geceli gündüzlü hizmete değer, ama asıl Allah yaptıklarımı kabul etsin, o bana yeter. Böyle bir ömür çok şerefli geçirilen bir ömürdür, çok onurlu, samimiyetle geçirilen bir ömürdür. Bu ömrün içinde ne imtihanlar vardır, ne zorluklar vardır, ne eğitimler vardır. Kimse bilmez ama Allah bilir. Kimse görmez ama Allah görür. İmtihanları sabırla geçmek vardır ama asla geri dönmek yoktur, asla Allah yolunu terk etme yoktur, asla nefsine yenilip dünyaya dönmek yoktur. Yalnızca akılda Allah’ın razı olacağı bir kul olma ümidi vardır. Cennete başı dimdik, samimiyetle ve Allah aşkıyla girme ümidi vardır…
Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık. (Sad Suresi, 46)
Ve gerçekten onlar, Bizim Katımız'da seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır. (Sad Suresi, 47)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder