29 Ekim 2013 Salı

10 soruda kainat nasıl yaratıldı? 2


10 soruda kainat nasıl yaratıldı? 2
Sorularla kainatın nasıl yaratıldığını anlatmaya devam ediyorum. Kainatta öyle müthiş bir düzen vardır ki, bu düzenin tesadüfen oluşması mümkün değildir. Mutlaka üstün bir gücün ve aklın evrendeki tüm noktalara belli dengeler koyduğunu görüyoruz. Bilim adamları işte bu dengeleri keşfediyorlar ve bu daha önceden belirlenen çok detaylı kanunları belli isimlerle adlandırıyorlar. Şimdi isterseniz konumuza devam edelim ve big bang ile bilgi vermeye devam edelim.
Big Bang'in ardından tüm evrende hakim olan düzenin sırrı nedir? Big Bang bir patlama olduğuna göre, beklenmesi gereken, bu patlamanın ardından maddenin uzay boşluğunda "rastgele" dağılması olacaktır. Bu rastgele dağılan maddenin evrenin belirli noktalarında birikip galaksiler, yıldızlar ve yıldız sistemleri oluşturması ise, bir buğday ambarına atılan bir el bombasının, buğdayları toplayıp, düzenli balyalara sarıp üst üste istiflemesi kadar "anormal" bir durumdur. Big Bang teorisine uzun yıllar karşı çıkmış olan Sir Fred Hoyle, bu durum karşısında duyduğu şaşkınlığı şöyle ifade eder:
"Big Bang teorisi evrenin tek ve büyük bir patlama ile başladığını kabul eder. Ama bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirirler. Oysa Big Bang çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana getirmiştir: Maddeyi birbiriyle birleşecek ve galaksileri oluşturacak hale getirmiştir."
Gerçekten de Big Bang ile oluşan madde "olağanüstü" bir biçimde şekil ve düzen almıştır. Böyle bir düzenin oluşabilmesi ise bizi tek bir gerçeğe götürmektedir: Evrenin üstün kudret sahibi Allah tarafından kusursuzca yaratıldığına…
Big Bang'den sonra atom ve madde nasıl oluşmuştur? Big Bang'in ardından, şu an içinde yaşadığımız evrenin yapısını belirleyen "ölçüler" ortaya çıkmıştır ve bunlar tam olmaları gerektiği değerde belirlenmişlerdir.
Bu ölçüler, bugün modern fiziğin kabul ettiği "dört temel kuvvet"tir. Evrendeki tüm fiziksel hareketler ve yapılar, bu dört kuvvetin birbiri ile iletişimi ve dengesi sayesinde olur. Bunlar; yerçekimi kuvveti, elektromanyetik kuvvet, güçlü nükleer kuvvet ve zayıf nükleer kuvvettir. Güçlü ve zayıf nükleer kuvvetler, sadece atomun yapısını belirlerler. Diğer iki kuvvet, yani yerçekimi ve elektromanyetizma ise, atomların arasındaki ilişkiyi ve dolayısıyla tüm maddesel objeler arasındaki dengeyi belirlerler. Bu dört temel kuvvet, Big Bang'in sonrasında ortaya çıkmışlar ve evrene dağılan madde, bu dört temel kuvvete göre belirlenmiştir.

Dört temel kuvvetin değerleri biraz farklı olsaydı, evren sadece radyasyondan oluşabilirdi. Bir ışık karmaşasından ibaret olacak olan bu evrenin içinde de elbette galaksiler, yıldızlar, gezegenler ve biz insanlar var olamazdık. Ama bu dört temel kuvvetin olağanüstü derecede kusursuz bir biçimde yaratılmasıyla, Big Bang'den sonra bugün "madde" dediğimiz şeyin temel yapıtaşı olan atomlar oluşmuştur.
Big Bang'e var olan denge neden önemlidir? Big Bang ile birlikte var olan madde, etrafa olağanüstü bir hızla yayılmaya başlamıştır. Ama burada bir noktaya dikkat etmek gerekir. Patlamanın bu ilk anında, bir de şiddetli bir çekim gücü vardır. Bu, evrenin tümünü bir noktada toplayabilecek kadar büyük bir çekimdir.
Dolayısıyla Big Bang'in ilk anında birbirine zıt olan iki güçten söz etmek gerekir: Patlamanın gücü ve bu patlamaya direnen, maddeyi yeniden bir araya toplamaya çalışan çekim gücü. Bu iki güç arasında bir denge oluştuğu için evren ortaya çıkmıştır. Eğer ilk anda çekim gücü patlama gücüne baskın çıksaydı, o zaman evren genişleyemeden tekrar içine çökecekti. Eğer bunun tersi gerçekleşse ve patlama gücü çok fazla olsaydı, bu kez de madde birbiriyle bir daha asla birleşmeyecek şekilde savrulacaktı. Her iki durum da, canlılığın ve bizlerin var olamaması anlamına geliyordu. Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmemiş ve evrenin genişleme hızının sahip olduğu son derece hassas değer sayesinde şimdiki evren ortaya çıkmıştır.
Big Bang modeli, insanlığın evreni tanımasına yardımcı olurken, çok önemli bir işlev daha gerçekleştirmiştir. Önceleri ateist olan fakat yakın zamanda Allah'ın varlığını kabul eden felsefeci Anthony Flew'un ifadesiyle, Big Bang ile birlikte "Bilim, dini kaynaklar tarafından savunulan bir gerçeği ispat etmiştir."
Dini kaynaklar tarafından savunulan bu gerçek, evrenin yoktan yaratıldığı gerçeğidir. Günümüzden tam 14 asır önce insanların evrenle ilgili bilgilerinin son derece kısıtlı olduğu zamanlarda Kuran'da, aynı Big Bang teorisinin ortaya koyduğu gibi, tüm evrenin, çok küçük bir hacimde bir arada iken ayrılıp genişlemesiyle ortaya çıkmış olduğu bildirilmiştir:

"O inkar edenler görmüyorlar mı ki (başlangıçta) göklerle yer birbiriyle bitişikken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?" (Enbiya Suresi, 30)

Kuran'da yer alan bir başka bilgi ise, bilim adamlarının ancak 1920'lerin sonunda fark ettiği 'evrenin genişlemesi'dir. Hubble'ın, yıldızların ışık tayflarının kızıla kaymasını fark etmesiyle ilk kez ortaya çıkan bu gerçek, Kuran'da şöyle bildirilir:
"Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz." (Zariyat Suresi, 47)

Kısacası modern bilimin bulguları bir yandan materyalist dogmayı geçersiz kılarken, öte yandan da Kuran ayetleri ile haber verilen gerçekleri bir kez daha ortaya koymaktadır. Çünkü evren materyalistlerin sandığının aksine, maddenin içindeki birtakım tesadüfler ile değil, Allah'ın yaratmasıyla var olmuştur. Allah'tan gelen bilgi, kuşkusuz evrenin kökeni hakkındaki en doğru bilgidir.
Big Bang, materyalizm yanılgısını nasıl çürütmüştür? Big Bang hakkındaki tüm bu gerçekler, bir 19. yüzyıl dogması olan materyalist felsefenin iddialarının 20. yüzyıl bilimi tarafından geçersiz kılındığının göstergeleridir. Materyalizm, herşeyi maddeden ibaret saymakla, maddeyi ortaya çıkaran ve düzenleyen bir Yaratıcı'nın varlığını reddetmiş, ama şiddetle yanılmıştır. Modern bilim, maddesel dünyada var olan kusursuz düzeni ve kainata hakim olan Yüce Allah'ın varlığını ispatlamaktadır. Evrende karşılaştığımız bu benzersiz yaratılış, canlılar dünyasında da görülmekte ve materyalizmin en büyük dayanağı sayılan Darwin'in evrim teorisi de bu nedenle çökmektedir.
Materyalizm asırlar boyunca pek çok insanı etkilemiş, hatta 19. yüzyılda "bilimsellik" maskesine bürünmüş olabilir. Ancak tüm bu bilimsel gerçekler doğrultusunda materyalizm, 21. yüzyılda bilime aykırı bir batıl inanış olarak tarihe geçmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder