29 Ekim 2013 Salı

10 soruda kainat nasıl yaratıldı? 1


10 soruda kainat nasıl yaratıldı? 1
Bugün biraz da bilimsel konulardan bahsedelim isterseniz. Evrimcilerin hiç cevaplayamadıkları bir soru bu: Kainat nasıl ortaya çıktı, ilk canlı nasıl tesadüfen oluştu? Evrimciler böyle sorulara tavanlara bakarak cevap verirler, tıpkı RichardDawkins’in yaptığı gibi. Ayrıca evrimciler canlılığın zararlı mutasyonlar sonucunda çeşitlendiğini iddia ederler ya, bakın Dawkins tek bir faydalı mutasyon örneği verirmisiniz, sorusuna nasıl cevap veriyor:
Şimdi konumuza dönersek, isterseniz önce bing bang teorisinin nasıl ortaya çıktığına bakalım:
1920'li yıllar, modern astronominin gelişimi açısından çok önemli yıllardı. 1922'de Rus fizikçi Alexandre Friedmann, Einstein'in genel görecelik kuramına göre evrenin durağan bir yapıya sahip olmadığını fark etti. Meydana gelecek en ufak bir etkileşimin, evrenin genişlemesine veya büzüşmesine yol açacağını hesapladı. Friedmann'ın çözümünün önemini ilk fark eden kişi ise Belçikalı astronom Georges Lemaitre oldu. Lemaitre, bu çözümlere dayanarak evrenin bir başlangıcı olduğunu ve bu başlangıçtan itibaren sürekli genişlediğini öngördü. Ayrıca, bu başlangıç anından arta kalan radyasyonun da saptanabileceğini belirtti.
Bu bilim adamlarının teorik hesaplamaları, önceleri çok ilgi çekmemişti. Ancak 1929 yılında yaşanan bir gelişme, bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı. Bu, daha sonra "Big Bang" olarak adlandırılacak olan Büyük Patlama'nın gözlemsel bir deliliydi.
Big Bang tüm evrenin, tek bir noktanın patlamasıyla yokluktan meydana geldiğini ortaya koyan bilimsel bir teoridir. Bilim adamlarının hesaplamalarına göre, şu an evreni oluşturan maddenin tümü, günümüzden yaklaşık 17 milyar yıl önce gerçekleştiği kabul edilen bu patlama ile "yoktan var" edildi ve olağanüstü bir denge içinde şekillendi.

Peki Big Bang (büyük patlama) nasıl keşfedildi? 1929 yılında California Mount Wilson gözlem evinde, Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Bu buluş bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. Hubble'ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma fark edilmişti. Yani yıldızlar bizden sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar.
Hubble, çok geçmeden çok önemli bir şeyi daha keşfetti: Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı.Herşeyin birbirinden uzaklaştığı bir evren karşısında varılabilecek tek sonuç, evrenin her an "genişlemekte" olduğuydu.
Evren genişlediğine göre, zaman içinde geriye doğru gidildiğinde evrenin tek bir noktadan başladığı ortaya çıkıyordu. Yapılan hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran bu "tek nokta"nın, "sıfır hacme" ve "sonsuz yoğunluğa" sahip olması gerektiğini gösterdi. Evren, sıfır hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştı. Evrenin başlangıcı olan bu büyük patlamaya İngilizce karşılığı olan "Big Bang" ismi verildi ve bu teori de aynı isimle anılmaya başlandı.
Big Bang teorisinin temeli olan "sıfır hacim" ne anlama gelmektedir?Aslında "sıfır hacim" bu konunun teorik bir ifade biçimidir. Bilim, insan aklının kavrama sınırlarını aşan "yokluk" kavramını ancak "'sıfır hacimdeki nokta" ifadesi ile tarif edebilmektedir. Gerçekte ise "sıfır hacimdeki bir nokta", "yokluk" anlamına gelir. Evren de yokluktan var olmuştur. Diğer bir deyimle yaratılmıştır.
Big Bang'i kanıtlayan bilimsel bulgular var mıdır? Big Bang teorisi, kendisini destekleyen delillerin gücü nedeniyle, kısa sürede bilim dünyasında kabul gören bir teoridir. Bilim dünyası tarafından "Big Bang'in Zaferi" olarak kabul edilen gelişme ise 1948 yılında George Gamov adlı bilim adamının, Big Bang'e bağlı olarak bir tez ortaya sürmesi ile yaşanmıştır. Bu teze göre, evrenin büyük patlama ile oluşması durumunda, Big Bang'den sonra da bir radyasyonun oluşması gerekiyordu. Bu büyük patlama tüm evrende olduğu için oluşan radyasyon da tüm evrende ve eşit oranda dağılmış olmalıydı.
"Olması gereken" bu kanıt çok geçmeden bulundu. 1965 yılında Arno Penzias ve Robert Wilson adlı iki araştırmacı, bu radyasyon dalgalarını başka bir çalışma sırasında keşfettiler. Saptanan bu radyasyon, uzayın belli bir tarafından gelen radyasyondan farklıydı. Diğerleri gibi belirli bir kaynağı yoktu, evrenin tümüne dağılmış bir radyasyondu. Bu radyasyonun Big Bang'in ilk dönemlerinden kalma olduğu ortaya çıktı. Penzias ve Wilson, Big Bang'in bu ispatını deneysel olarak ilk gösteren kişiler oldukları için Nobel Ödülü kazandılar.
Bu zaferi izleyen diğer bilimsel delillerle birlikte Big Bang bilim dünyasında kesin bir kabul gördü. Scientific American dergisinin Ekim 1994 sayısındaki bir makaleye göre, evren sürekli, düzenli olarak genişliyordu ve Big Bang modeli, evrenin oluşumunu açıklayan teoriler içinde yüzyılımızın kabul görmüş tek modeliydi.
Uzaydaki hidrojen helyum oranı Big Bang teorisini ne yönde desteklemektedir? Big Bang'in önemli diğer bir delili ise, uzaydaki hidrojen ve helyum gazlarının miktarı oldu. Günümüzde yapılan ölçümlerle anlaşıldı ki, evrendeki hidrojen-helyum gazlarının oranı, Big Bang'den arta kaldığı teorik olarak hesaplanmış hidrojen-helyum oranına uymaktaydı.
Yıldızlar, içerdikleri hidrojen gazını nükleer tepkimeyle helyuma dönüştürerek enerji üretirler. Eğer evrenin bir başlangıcı olmayıp sonsuzdan geliyor olsaydı, yıldızlardaki tüm hidrojenin tamamen tükenmiş ve helyuma dönüşmüş olması gerekirdi. Fakat yıldızlarda bulunan hidrojen gazının henüz tükenmemiş olması ve bu gazı sürekli helyuma çevirerek enerji üretmeye devam etmeleri, evrenin sonsuz olmadığının ve bir başlangıcı olduğunun kesin bir kanıtını oluşturmaktadır.
Yazıma ikinci bölümde devam edeceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder